Hanımefendi (II)
Mevhibe Hanım oğlu Ömer doğunca yeniden evlat mutluluğunu yaşamıştı. Başbakan İsmet, yoğun çalışmaları sebebiyle doğumda bulunamamış, Mevhibe Hanım bu duruma çok üzülmüştü. Baba oğlunu ancak kırk günlükken görebildi. Latife Hanım kendisini doğum sebebiyle ziyarete geldiğinde Mevhibe, onun için de Tanrıdan sağlıklı bir çocuk dilemişti.
Erkek egemen 1923 Ankara’sı, eşlerin katılmasıyla renklendi ve Mevhibe Hanım da Kale ile Çankaya arasında iki katlı bir Rum evine yerleşti. Her Cumartesi Çankaya’daki küçük köşkte Latife Hanım bayanlara çay daveti veriyor, giyim-kuşam-malzeme eksikliğinden ve halkın cehaletinden yakınanlara ümit aşılıyor, geleceğe güvenle bakmalarını sağlıyordu. Mevhibe, bu sohbetlerde özel hayatından ve kocasından söz etmeyen nadir kadınlardandı. O devamlı şikayet eden kadınların neden bu kadar huzursuz ve mutsuz olduklarını anlayamıyor, ailesine daha büyük bir aşkla bağlanıp haline şükrediyordu.
Cumhuriyet ve halifelik konusu İsmet Paşa ile eski arkadaşları arasında huzursuzluk konusu olmuş, aşırı çalışma ve gerginlik Paşa’yı yatağa düşürmüştü. Bir türlü toparlanamıyordu. Paşa Başbakanlıktan istifa etti. Doktor tavsiyesi hava değişiminin iyi geleceğiydi, daha sonra ev satın alacakları Heybeliada’dan ev kiraladılar. Sağlığına henüz kavuşmuştu ki Şeyh Sait isyanı başlayınca görevine döndü.
Çankaya’da Pembe Köşk denilen evi yaptırdılar. Ev bilardo odasına ve bahçesinde ata binmek için güzel bir maneje sahipti. Bilardo ve binicilik İsmet Paşa’yı çok mutlu ediyordu. Mevhibe de ilk binicilik derslerine burada başladı. Mutlu aile yaşantıları sürerken Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın ayrılma kararına çok üzüldüler. Latife Hanım’ın gözündeki büyük kahraman, yerini uslanmaz, çapkın bir erkeğe bırakmış, Gazi’nin hayran olduğu akıllı, bilgili kadın da ukala, geçimsiz, huysuz bir eşe dönmüştü. Mustafa Kemal’in bekarlığa dönmesiyle Mevhibe, Türkiye Cumhuriyeti’nin tek hanımefendisi olarak kalıyordu.
Mevhibe’nin en iyi dostu yazar Yakup Kadri’nin kibar ve zarif eşi Leman hanım oldu. Ama bir üçüncü kişi vardı ki ailenin ayrılmaz bir parçası gibiydi; Mustafa Kemal. Bazen Pembe Köşk’e uğrar, sık sıkta İsmet Paşa’yı akşam yemeğine davet ederdi. Mevhibe içkili toplantıları sevmediğinden katılmazdı. İsmet Paşa da bu yemeklerde bulunan bazı yılışık bayanlardan haz etmediğinden Mevhibe Hanımı üstelemezdi.
Derken 1986 sonrası siyasete ayrı bir renk katacak olan üçüncü çocuk Erdal dünyaya geldi. 1926 biterken ilk Cumhuriyet balosu Pembe Köşk’te verildi. Yadırgamasına rağmen modern kıyafetler giyen Mevhibe o gece konuklarının önüne saçları açık çıktı. Gazi o gece başını sıkı sıkıya örtmüş, hatta yüzünü yarıya kadar saklamış bir bayanı, kıyafetini çağdaş hayata uydurması için ikna etmeye çalıştı, ama başarılı olamadı. Mevhibe, o geceden sonra bir daha başını örtmedi. Uzun kollu ve kapalı elbiselerin sonrası da zamanla gelecekti. Gazi hayatının son yıllarına kadar bu baloları hep protokolün birinci kadını Mevhibe Hanım’la açtı. Genç kadın bu danslarda mavi gözlerini kendisinden kaçıran çekingen erkeğin Türkiye Cumhuriyeti’nin kudretli Cumhurbaşkanı olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu.
İsmet Paşa bir gün cebinden çıkardığı bloknota latin harfleriyle “Mevhibe” yazdı ve eşinden memleketin gerçek kimliğini bulması için Arapçadan vazgeçmesini, bu yazıyı kullanmasını istedi. Mevhibe Latin harfleri üzerinde çok çalıştı, yazmayı, okumayı öğrendi ama sıkıştığında Arapça’dan vazgeçemedi. Ama çocukları hem Türkçe’de hem de batı dillerinde aldıkları eğitimde çok başarılı oldular.
Dördüncü çocukları nihayet bir kızdı, Özden. İlerde Cumhuriyet gazetesinin başarılı muhabiri Metin Toker’le evlenecek Özden’in maşallah altınını Mustafa Kemal adına Çankaya’nın eğitimli, çağdaş ve genç yüzü Afet hanım taktı. İnönü bu dönemde iç isyanlarla uğraşırken, Mevhibe de yardım derneklerinin faaliyetlerine katılıyordu.
Mevhibe, Başbakan eşi olarak ilk yurtdışı gezisini Venizelos’un Yunanistan’ına yaptı. 1932de ise komünist Sovyetler Birliği ile faşist İtalya’yı gördü. Bütün ömrü boyunca çekeceği safrakesesi sıkıntısının en ciddisini Moskova’da yaşadı. Tedavi için gittiği Karlsbad’ta araba kullanan kadınlara özenerek Türkiye’de ehliyet alan ilk kadın şoförlerden biri oldu.
Çocukların görkemli sünnet düğününde Mustafa Kemal, arkalarını imzaladığı altın kol saatleri hediye etti. 1934’te soyadı kanunu ile Mevhibe bayan İnönü oldu. İsmet Bey’in küçük kardeşi Hayri bey’in Heybeliada’da içkili bir şekilde denize atlayıp öldüğü gece yarısı haber verildiğinde Mevhibe, İsmet Paşa’nın uykusunu bozmaya kıyamadı, sabahı bekledi. Sabah tüm aileyi teselli etmek Mevhibe’ye düşmüştü.
Asıl trajedi İnönü ile Gazi’nin aralarının açılmasıydı. İnönü, “Fikrim alınmaya gerek görülmeden bakanlarım istifaya zorlanıyor. Oldu bittiler karşısında bulunuyorum. İleri sürdüğüm fikirlere güvenilmeyerek başkalarından soruşturma isteniyor. En önemlisi memleket davaları ilgili olmayanlarla görüşülerek hep sofra başında kararlaştırılıyor. Bu vaziyetten korkuyorum..” diyerek velinimetim dediği Mustafa Kemal'e rest çekti. Bu rest İnönü için zoraki bir emeklilik hayatına mal oldu. Mevhibe yıllarca kendilerine gösterilen büyük ilgiden vei kalabalıklardan eser kalmadığını görüyor, gerçek huzurun aile içinde bulunacağını biliyordu.
10 Kasım'da Atatürk öldüğünde Mevhibe bütün günü ağlamakla geçirdi. Atatürk'ün ölümü kendisini o kadar üzmüştü ki çevresinde olanların bile farkında değildi. O anda tek düşündüğü vatanı kurtaran bir büyük adamın, kendisi ve çocukları için daima saygı ve şefkat hisleriyle dolu bir aile yakınının, kocası için yeri doldurulamayacak bir kader arkadaşının artık yaşamadığıydı… Mustafa Kemal ailenin gerçek dostu olduğunu göstermiş, hasta bildiği İsmet Paşa'ya bir şey olduğu takdirde Mevhibe ve çocukların geleceğini vasiyetnamesinde güven altına almıştı.
Muhafazakar bir Osmanlı kızı olan Mevhibe, artık Türkiye'nin İkinci Cumhurbaşkanı’nın eşiydi. Bir numaralı hanımefendiydi ve vefat ettiği 1992 yılına kadar öyle kaldı. Zayıf, kırılgan görüntüsünün ardında inançlı, güçlü bir kadın kişiliği taşıdı. Türkiye Cumhuriyetinin kurucularına güç ve destek veren önemli bir tanıktı. Aile içinde dar zamanları genişleten, kasvetli günleri aydınlığa yönelten, İnönü’nün siyasi hayatının bütün üzüntülerini sabır ve cesaretle karşılayan, hiç bir sarsıntı anından ürkmeyen bir kadındı.
Kısaca, eşini, ailesini ve vatanını çok seven bir hanımefendiydi..