Harekat
Siyaset felsefesinin önemli isimlerinden John Locke der ki “Yöneticiler güç kullanarak ordular yardımı ile toplumu itaate zorlayabilirler, fakat onları, kontrolü asla mümkün olmayan bir duruma da sokmuş olurlar. Aklın itaat edilmesini emrettiği doğal hukuk yoksa vefa da, uyum da yok olacaktır. Zorlamalara maruz kalan insanlar, kendilerini zorla itaate mecbur bırakanlardan elbette kurtulmaya çalışacaklardır.”
*** *** ***
Harekatın iki safhası vardı. Birincisi fikir safhasıydı. İkincisi ise teşkilatlanma, plan ve icra safhası…
Siyaset ve iktidarın almakta olduğu yanlış kararlar Türk milletinin her ferdi gibi askerlerin de gözlerinden kaçmıyor ve dikkatle takip ediliyordu. Subaylar aralarında görüşüyorlar ve bir noktada uzlaşıyorlardı. Harekata gerek yoktu, hiçbir siyasi parti ve gruba destek olunmamalı, ordu siyasetten uzak durmalıydı.
Mustafa Kemal'in prensipleri her şeyin önünde geliyordu. Ordu, herhangi bir siyasi partiyi destekleyen fikir ve görüşlere kapılmamalıydı.
Ancak durum gün geçtikçe kötüleşmişti. Cumhuriyet Halk Partisi ile bir kısım basının faaliyetlerini araştırmakla görevlendirilen Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasının ardından ilk gösteri polisin müdahale ettiği Ankara Kızılay’da olmuştu. Akabinde, İstanbul’a da sıçrayan gösteriler İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde şiddetlenmişti. İki öğrencinin hayatını kaybetmesi çok sayıda öğrencinin yaralanması üzerine gösteriler diğer fakültelere de sıçramış, İstanbul Üniversitesi tatil edilirken, Ankara ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmişti.
Ordu üzgündü. Profesörler, gençler ve aydınların hiçbir saldırganlıkta bulunmadan kanuna uygun olarak dile getirdikleri “Seçim istiyoruz... Hürriyet istiyoruz... Demokrasi istiyoruz…” türünden haykırışları asker tarafından çok ağır bir şekilde bastırılmıştı. Ordu da milleti için bunları istiyordu. Fakat bu sesleri boğmak için görevlendirilmişti.
Ordunun vazifesi, Türkiye Cumhuriyetini ve Anayasasını korumaktı. Ama o ihlal edilmiş bir anayasayı korumak zorunda bırakılıyordu. Gaziantep, Kayseri ve Topkapı’da usulsüz emirleri yerine getirmek zorunda kalmış, buna direnen bazı subaylar ise cezalandırılmıştı.
İlan edilen sıkıyönetim ordunun siyasi maksatlarla kullanılmakta olduğunu gösteriyordu. Oysa gençliğin ve aydınların arzu ettiği şeyler, ordunun da arzu ettiği şeylerin ta kendisiydi. Ordu benimsediği cümlelerin konuşulmamasına, seslerin susturulmasına görevlendirilmişti. Siyasete karışmak istemeyen ordu siyasetin içine itilmişti. Subaylar, milli iradenin hizmetinde, milletin isteklerini gerçekleştirmek yolunda harekete karar verdi.
Ankara, İstanbul ve Eskişehir'de örgütlenen subaylar dört prensip üzerinde uzlaştı.
- Hiçbir siyasi parti ve grubu tutmamak, herhangi birisini desteklememek ve bütün vatandaşları aynı gözle görmek,
- Girişilecek harekatta kesinlikle kan dökmemek, meşru savunma zorunluluğu olmadıkça silah kullanmamak,
- Harekatın sonunda memleketin aydınlarını seferber ederek ideal bir demokrasinin prensipleri ile hazırlıklarını yaptırmak, milli iradeyi sivil iktidara teslim edip aynı rütbe ve aynı haklarla aynı görevlere dönmek,
- Bütün dış anlaşma ve bağlantılarımıza sadık kalmak, milli itibarımızın artırılmasına çalışmak.
Kan dökmemek için en ince ayrıntılar üzerinde çalışıldığından planlama uzun bir zaman aldı. İstanbul Davutpaşa 3. Zırhlı Tugayı seyyar vurucu kuvvet olarak kritik noktaları kararlaştırılan saatte işgal etti. Şehir içindeki diğer birlikler köprüler başta olmak üzere Beyoğlu bölgesine intikal edecek vurucu kuvvetin emniyetini sağladılar. Harp akademilerinde görevli subaylar vurucu kuvvetlerle hedefler üzerinde işbirliği yaparak harekatı büyük ölçüde kolaylaştırdılar.
Birkaç ufak direnme dışında ordunun harekatı halk tarafından tamamıyla desteklenmişti. Halkı rahatsız etmemek ve harekatı mümkün olan en kısa sürede tamamlamak için özellikle gece saatleri tercih edilmişti. Birçok yerde vatandaş “ Niye bu kadar geç kaldınız?” diyordu. Saat 04.00’te İstanbul’da bütün hedefler ele geçirilmişti. İstanbul Milli Birlik komitesinin ilk tebliği 04.15’te okundu. Ankara ve Eskişehir'de harekat devam ediyordu. Bir müddet sonra Ankara ve İstanbul radyoları müşterek yayına geçtiler.
Harekatın sözcüsü canlı hedeflerin hiçbirinin kaçamadığını, iktidar liderlerinin kanun ve hukuk ne gerektiriyorsa o şekilde yargılanacaklarını ve layık oldukları cezaların ne eksiğini, ne de fazlasını göreceklerini söylüyordu...