SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

HASARLI BEYİNLERİ TUTSAK EDERKEN..

Çocuk suçlarına ait yüz kızartıcı olaylara karşı yeni yasal önlemler Meclise sunulacak ve karar aşamasına kavuşturulacak.

Toplumu çöküntüye götürecek ahlaki arizalar tarih boyunca hep araştırılmış ve bunlara ait önlemler, kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Filozof Sokrat ve Eflatun’un en önemli ilkeleri topluma öğretilmiştir. İyi yaşamı sahiplenme ve kötülüğe karşı savaşma konusunda “asırlık öğütler”  ortaya konulmuştur. İnsanların düşüncesizlikleri, azgın ihtirasları, korkunç eylemleri, eğriyle doğru arasındaki dengeyi hep bozmuştur. Kara insanlar denilen aykırı tipler, şaşkın yüreklerini utandırıcı duygulardan kurtaramamışlardır.

İslamiyet’te Hadis’ler üzerine konuşulduğunda Peygamberlerimiz’in şu sözü önemlidir:

“Ben ancak, en güzel, en temiz huyları tamamlamak için gönderildim.”

Şüphe yok ki, din öğüttür.. Müminin yüceliği, toplumun sağlam omurgasını gösterir. İnanan inananın aynasıdır. İnanan, inananın kardeşidir. Irzını, malını, onurunu, kendi nefsi bilerek korur. Şimdi, İslamiyet’e bu amaçla baktığımızda,

“Dini ahdine vefa etmeyenin dini de yoktur.” Dememiz gerekmez mi?

Bazı sözler vardır ki, fikirlerle yüklüdür. Bir topluluk güven temeli üzerine kurulur.

İnsan ruhunu en iyi analiz eden İbn-i Sina’nın, kötü hislere koyduğu teşhis şöyledir.

“Her hastalığı yapan bir kurttur. Yazık ki onu görecek elimizde alet yoktur. Temiz, doğru hisler, bu gibi kurttan ileri gelen hastalığın önüne geçer.

Nice insanları tarttım, sınadım. Bildim ve anladım ki, hiçbir şey bilinmemiş ve hiçbir şey anlaşılmamıştır.”

Şimdi günümüze geçelim, bakalım neler tartışılıyor:

Kadınlara şiddet ve çocuklara cinsel suçlar, çeşitli tepkiler kınanıyor ve toplumsal tartışmalara konu ediliyor.

Ortaya çıkan dehşet verici olaylarla kadın ve çocuk hakları savunucuları, ortak eylemlere geçmiş bulunuyor. İnsanlarımız “ahlak çöküntüsüne” karşı tek yürek halinde mücadele vermek istiyor.

İnsan değişime tabidir ama, bu bilim, irfan, akıl ve doğruluk üzerine olmalıdır. Akıl ve doğruluktan nasibini almamış kişi, devamlı suç işleyen gerçek mertebesine ulaşmamış bir varlıktır.

Türkiye, sınır ötesinde vatan için boğuşurken yurt içinde de birden kanser gibi yaygınlaşan “kişilik” bozukluklarını çözmeye uğraşıyor. Bunun için en ağır cezaları kapsayan yasa taslakları konuşuluyor, Meclis Komisyonlarına sunuluyor ve mutlak bir çözüm bekleniyor.

Gelelim şimdi günün bu havasına. Marifet yolun doğru olanını seçip engele takılmadan yürümek, sonuca ulaşmak…

Günahkarların öbür dünyada azap vardır diye korkmadıkları açık ki, bu suçlara bulaşıyorlar. Adaletin verdiği ağır cezalar bile caydırıcı olmuyor. Şimdi geldik asıl soruya:

“Bir caddenin kenarında otururken önünüzden geçenlerin bir suçlu yahut suçsuz olduğunu ayırt edebilir misiniz?”

“köpek, ısıracağı insana dişini göstermez.”

Aklı öne çıkararak öğretimle eğitim arasındaki hassas çizgiyi iyi görmeliyiz. Halk hala nelerin şaşkınlığını yaşıyor, onu görmemiz gerekir. Yıldırıcı ağır cezalar Meclis oylamasıyla kabul edilse bile ülkemizdeki beyinleri, yani hasarlı beyinleri, yasaların karşısında nasıl tutsak edebileceğiz. Unutmayalım ki, kadınlar tedavi edilirken aynı hastane odasında erkeklerle bir arada bulunmasını, günlük yaşama karışan insanların giysilerinin cinsel tahrik olabileceğini devamlı topluma telkin edenler aramızdan eksilmeyecektir. Ta ki, bunlara doğru dini bilgilerin mukaddes kitabımızın “kesin cümleleri” idrak noktalarına yerleştirilinceye kadar.. Nefisle mücadelenin ana kaynağı ahlaki eğitimden geçer. Nefse en iyi ikram, doğru hadis’leri anlaşılır hale getirme öğretisiyle, mümkündür.. İnsanlardaki saplantılar, sapıklıklar böyle bir potada eritilip, çözeltiye kavuşturulabilir.

BİR ATASÖZÜ: Akıl her zaman gönlün oyuncağıdır. (La Rochefoucauld)

 

 

 

<