CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

HASTANE KAPILARINDA

Bir üniversite hastanesine gittim. Devasa binaları, içinde yüzlerce doktoru ve  hastabakıcılarıyla, hastaları, refakatçileri, ziyaretçileriyle dolu hastaneye gittim.

Belli başlı bir güvenlik yoklamasına takılmadan asansörle yukarı çıkıp,  yakınımın yattığı koğuşun önüne geldim. 

Koğuş kapısı  şifreli olduğundan  arkam sıra gelen  kalabalık ile  durakaldım. 

Ben  hastama  küncülü kandil simidi almıştım.  

Kılık  kıyafet inkılabından nasibini almamış  Adıyaman, Elazığ, Maraş, Malatya  köylerinden gelen  milletin efendileri ile  kalın kumaşa bürünmüş kefiyeli karıları bohçaladıkları  peynir , çökelek ve ikinci sınıf marketten alınan hafif atıştırmalıklarla  kapalı kapı önünde, arkam sıra  durdular.  

Bir müddet bekledikten sonra nasılsa  koğuşun şifreli  kapısı açılıverdi. Kapıdan  önde soluk suratlı bir adam ile arkasında bir grup insan  belirdi.  

Hamle ettim içeri gireyim ,soluk suratlı  mezkur şahıs; 

-Noluyor, noluyor?  Bu acelen ne?  şeklinde şahsımı hedef tutunca  ben de ;

-Acelem  kapı kapanmadan hastamı görmek için. Sen de kimsin?  Sana  noluyor, şeklinde  mukabelede bulundum.  Ensesi kalınlaşmaya doğru,  göbeği balkonlaşmaya durmuş otuzbeş  kırk yaşlarındaki  kaba saba orta yaş yolcusu ;

-Bölümün doktoruyum, dedi öfke ve inlemeyle.  Tüm vücudu ve arkasındaki kalabalıkla bana döndü. Sinirlendim ; 

-Ben de hasta yakınıyım, dedim.  

Erken evlenseydim, bunun yaşında oğlum olurdu. Böyle biri olacağına olmaması daha iyi diye içimden geçirirken; saygısız herif  bölümden içeriye doğru seslendi;

-Güvenlik, güvenlik! Bu adamı içeri almayın, dedi.  Bu adam dediği kişi, hak, hukuk üzerine eğitim görmüş biriydi.  Pabuç bırakmayıp karşılığını verdim.

Can sıkıcı tartışma teferruatıyla  birkaç dakika daha devam ettiyse de ters taraftan kalkan bu insana saygıyı özümseyememiş bu doktor müsvettesini arkamda  bırakıp koğuşa  girdim. 

Bir başınayken pis pis düşünen hastam beni görünce sevinmişti.  Yüzünde güller açmıştı. Morali düzelmişti.  Söz verdim;

-Bir an önce iyileş, seni köye götüreyim. Şimdi dağlar ıtır bahçesidir, dedim.

Hastam sinirli biriydi. Dediklerine göre, bir az önce  kendisiyle ters konuşan doktoru fırçalamıştı. 

Hastama, acil şifalar dileyerek vedalaştım. 

Başımdan geçen muhteviyatı küçük ama anlamı büyük hadiseyi  günlüğüme kaydetmek üzere  hafızama   aldım. Yoksul halkın parasıyla okuyup doktor olmuş ama adam olamamış  ülkemizde  bolca rastlanan türünün   bir örneğiyle daha karşılaşmıştım. 

Bu  karşılaşacağım ne ilk ne de son örnek  olacaktı.  

<