CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

HASTANEDE...

Para yatırmak için kimlik gerekliymiş...

Fiziki boyutu, esnekliği  ve görünümü itibariyle TC nüfus cüzdanından daha kullanışlı olduğuna karar verip hayli bir zamandır yanımda taşıdığım resimli mesleki  kimliğimi  bilgi işlemde ''çek edecek''  olan görevliye  uzattım.

Bilgi işlemdeki   kız  hoş ,sempatik; evinde  ve işyerinde eminim herkesle iyi geçinen biriydi. Kız, önce kimlik kartıma , sonra suratını asarak bana baktı,  sonra kimlik kartımı    iade etti;  

-Bu kimlik olmaz. Nüfus cüzdanını getireceksiniz, deyince, kız gözümde birden sevimsizleşti. 

Elimde soğuk damgalı, resimli, mesleki kimliğimle  ortada kalakalmıştım. Üstelik  mesleğim kimliğimle  hiçe sayılmış,  hor görülmüştü...

İyi ki o sırada, orada  beni tanıyan; normal zamanlarda   özellikle mesleki titrimi adımın önüne getirip saygıyla selamlayan bir tanıdık  yoktu!..Aksi halde karizmam çizilmiş olacaktı.   Kulunç olmuş ancak  gülünç olmamıştım.

İçimden ''buna da  şükür! dedim.

Lakin karşılaştığım  bu muamele  zoruma gitmişti,incinmiştim. Uzun işlem kuyruğunun homurdanarak dalgalanmasına aldırmayarak,bilgi işlemci kıza öfkeyle  ;

-Nasıl kabul etmezsiniz kimliğimi ?   Nasıl  memursunuz öyle? Suç sizi buraya memur alanda !  diye ünledim... Kız  beklemediği tepkim üzerine pencerenin ardından önce  gözüme,daha sonra  kimliğime  tekrar baktı, daha sonra da bir yere telefon etti.  Amiri olduğuna hükmettiğim telefondaki ses kıza ;

-Olmaz  ! dedi.  Bilgi işlemci  kız da talimata uyup  kimliğimi  iade edip ; Olmaz ! dedi. 

Şimdi ne yapacaktım? El alem atı alıp Üsküdar'a geçmiş,   ben de Üsküdar'dan  Cerrahpaşa 'ya geçmekle suç mu işlemiş idim? Şimdi de  kargaları güldürüp   Üsküdar'a mı geçecektim?

Gerçi yolumun üzerindeki tarihi türbelerde yatan mübareklere de dua etmeyi bilerek geçmedim. Kafam yerinde değil,unuttum.  Sonra önüme mendil ile bir  Suriyeli de çıkmadı ki ,  bir kaç kuruş ile  mazlum  duası da alayım!.. Kader öyle hükmetmiş...Kabahat bende mi?

 Hey heylerimi tekrar kuşanıp hastanede görevli , çevrede olağanüstü sevgi ve saygı gören çocukluk arkadaşıma durumu izah ettim. Çocukluk  arkadaşım;

-Amma da sulu gözlüymüşsün be birader!.. Ne var ağlayacak şimdi  ? dedi. Kimliğimi alıp yukarıya,kızın telefonunda  meskun   bilgi işlem amirine gitti.  Sevgili arkadaşım ,çok geçmeden  elinde imzalı ve mühürlü bir kağıtla geldi. Telefon aletinde  meskun amir, kağıdın altına kaşe ,tarih ve imza atmış, kağıdın üzerine de memuresine   hitaben  şöyle bir şerh düşmüştü ; -Tamam. İşlemi yapabilirsin.

Birader şimdi yakıştı mı? Sayın Cumhurbaşkanımız, halkın  bürokrasi elinde işkence görmemesi  için çırpınıp duruyor,talimat üstüne talimat veriyor; vatandaşı  bekletmeyin, üzmeyin diyor. Gelin bunların  yaptıkları şu muameleye bakın!...

Ben de bu memlekette ''paranın her kapıyı açacağını''  sanıyordum. Meğerse  öyle değilmiş. Fena halde yanılmıştım.

Arkadaşım açıklamak durumunda kaldı. Bundan maksat muayeneye  bir  terörist  gelecek olursa sağlam  kimlik ile şahsı  yakalatmakmış.

Buyrun buradan yakın!.. Herkese bu muamele yapılır mı birader? Hem bende bir terörist suratı mı  var ?

Neyse...Ya sabır çekerek , öfkeli bir deniz gibi dalgalanan halkın sırasına  sıradan destur ile  kaynak yapıp  tartışmalı kimliğimle  bilgi işlemin küçük penceresinden içeri kafamı uzattım.. Yetki karizması çizilen memureye   kabul olmayan zavallı kimliğim ile paramı uzattım.

Bilgi işlemci memure hanım , kimliğimi çek edip  bir kağıt verdi..

Veznenin önündeki sıranın arkasında yerimi aldım. Gördüğüm kadarıyla  veznedar, memuriyet hayatı  boyunca  parayla uğraştığı her türlü halinden belli;  zayıf,esmer, uzun boylu,uzun yüzlü uzun burunlu emekliliği yaklaşmış bir adamdı... Durumuna bakılırsa insanı verem edecek  ağırlıkta eli ağır,  evde çoluk çocuğunu kredi  krizine sokmuş cimrinin biri olmalıydı.  Makinede  sahte para kontrollerini  yaptıktan sonra,bir daha yapıyor, sonra da elinde tek tek  yoklayarak (neredeyse  koklayarak) işini sağlama alıyordu. 

Öyle anlaşılıyordu ki,  meslek hayatında  kalpazanlar  adamın hulusi saffetiyle oynayarak vezneden içeri bir hayli sahte para sokup adamın  cebinden bir hayli  gerçek parayı çekmişlerdi. Adamın aşırı kuşkuculuğu  belki de bundandı.

 ''Beşlik ve onluk gibi önemsiz paraları  dahi sahte  para makinesinden  defalarca  geçirip, bir daha   makinede , sonra  elinde tek tek  kontrol eden bu tedbirli  memurun halini tasvire  mani oluyor  hicabım '' deyip sözü burada keseyim.

Veznedar , paramı türlü denetim işlemlerinden geçirdikten sonra ,para makbuzunu tarafıma tevdi etti.

Gelelim  üzerinde  ''MÜRACAAT''  yazan camlı bölümün önüne... Camlı bölümün önüne gidip  veznedardan aldığım  para  makbuzunu ortalığa pembeler saçan ''  Pembeli Hanım''a götürdüm.

''Pembeli Hanım'', adını pembe üniformasından alan,  insana umut ve neşe vaad eden genç ancak  kilolu bir hanımdı. Çekik gözüne sürmeler  çekmiş ,tombul ve süzgün suratına pembenin şavkı vurmuş hafif  makyajlı, iyi kalpli, güzel  bir memureydi. . At kuyruğu yaptığı sağlıklı gür saçı ise kapkaraydı.  Parmağında yüzük yoktu ama olsun; onun ağırbaşlı ve hanım bir kadın   olduğu her halinden belliydi. Evdeki huzurunu işyerine de taşıdığına  hükmettim.

Camlı bölmeden pembeler uçuşa dursun , ''Pembeli Hanım'', kağıdı alıp özenle deftere işledikten sonra  küçük sihirli barkod uzattı.

Kendimi ''OPERASYON '' odasının önünde buldum.

Bekliyordum... Giren çıkıyordu...Giren çıkıyordu... Bir ben giremiyordum!

Saat  öğleyin on ikiyi geçiyor,bire doğru gidiyordu... Yirmi dört saattir,aç,susuz ve uykusuzdum.

Operasyon odasındaki doktor da sesini birine, bilhassa kapıda bekleyen   hastalara duyuracak şekilde  ;

-Şu saat olmuş halen yemeğe  çıkamadım, diye yakınıyordu.

Sıra mıra kalmamıştı. Benden sonra gelenler içeri girip dışarı çıkıyordu. Bekliyordum ,sabırla inatla; yüze yüze kuyruğuna gelmiştim. Kafama üşüşen ;

''Vazgeç! Git operasyona başka yerde katıl''  düşüncelerini ise  zihnimden kovuyor,  bekliyor ha bekliyordum...

 

 

<