HASTANEDE...
Para yatırmak için kimlik gerekliymiş...
Fiziki boyutu, esnekliği ve görünümü itibariyle TC nüfus cüzdanından daha kullanışlı olduğuna karar verip hayli bir zamandır yanımda taşıdığım resimli mesleki kimliğimi bilgi işlemde ''çek edecek'' olan görevliye uzattım.
Bilgi işlemdeki kız hoş ,sempatik; evinde ve işyerinde eminim herkesle iyi geçinen biriydi. Kız, önce kimlik kartıma , sonra suratını asarak bana baktı, sonra kimlik kartımı iade etti;
-Bu kimlik olmaz. Nüfus cüzdanını getireceksiniz, deyince, kız gözümde birden sevimsizleşti.
Elimde soğuk damgalı, resimli, mesleki kimliğimle ortada kalakalmıştım. Üstelik mesleğim kimliğimle hiçe sayılmış, hor görülmüştü...
İyi ki o sırada, orada beni tanıyan; normal zamanlarda özellikle mesleki titrimi adımın önüne getirip saygıyla selamlayan bir tanıdık yoktu!..Aksi halde karizmam çizilmiş olacaktı. Kulunç olmuş ancak gülünç olmamıştım.
İçimden ''buna da şükür! dedim.
Lakin karşılaştığım bu muamele zoruma gitmişti,incinmiştim. Uzun işlem kuyruğunun homurdanarak dalgalanmasına aldırmayarak,bilgi işlemci kıza öfkeyle ;
-Nasıl kabul etmezsiniz kimliğimi ? Nasıl memursunuz öyle? Suç sizi buraya memur alanda ! diye ünledim... Kız beklemediği tepkim üzerine pencerenin ardından önce gözüme,daha sonra kimliğime tekrar baktı, daha sonra da bir yere telefon etti. Amiri olduğuna hükmettiğim telefondaki ses kıza ;
-Olmaz ! dedi. Bilgi işlemci kız da talimata uyup kimliğimi iade edip ; Olmaz ! dedi.
Şimdi ne yapacaktım? El alem atı alıp Üsküdar'a geçmiş, ben de Üsküdar'dan Cerrahpaşa 'ya geçmekle suç mu işlemiş idim? Şimdi de kargaları güldürüp Üsküdar'a mı geçecektim?
Gerçi yolumun üzerindeki tarihi türbelerde yatan mübareklere de dua etmeyi bilerek geçmedim. Kafam yerinde değil,unuttum. Sonra önüme mendil ile bir Suriyeli de çıkmadı ki , bir kaç kuruş ile mazlum duası da alayım!.. Kader öyle hükmetmiş...Kabahat bende mi?
Hey heylerimi tekrar kuşanıp hastanede görevli , çevrede olağanüstü sevgi ve saygı gören çocukluk arkadaşıma durumu izah ettim. Çocukluk arkadaşım;
-Amma da sulu gözlüymüşsün be birader!.. Ne var ağlayacak şimdi ? dedi. Kimliğimi alıp yukarıya,kızın telefonunda meskun bilgi işlem amirine gitti. Sevgili arkadaşım ,çok geçmeden elinde imzalı ve mühürlü bir kağıtla geldi. Telefon aletinde meskun amir, kağıdın altına kaşe ,tarih ve imza atmış, kağıdın üzerine de memuresine hitaben şöyle bir şerh düşmüştü ; -Tamam. İşlemi yapabilirsin.
Birader şimdi yakıştı mı? Sayın Cumhurbaşkanımız, halkın bürokrasi elinde işkence görmemesi için çırpınıp duruyor,talimat üstüne talimat veriyor; vatandaşı bekletmeyin, üzmeyin diyor. Gelin bunların yaptıkları şu muameleye bakın!...
Ben de bu memlekette ''paranın her kapıyı açacağını'' sanıyordum. Meğerse öyle değilmiş. Fena halde yanılmıştım.
Arkadaşım açıklamak durumunda kaldı. Bundan maksat muayeneye bir terörist gelecek olursa sağlam kimlik ile şahsı yakalatmakmış.
Buyrun buradan yakın!.. Herkese bu muamele yapılır mı birader? Hem bende bir terörist suratı mı var ?
Neyse...Ya sabır çekerek , öfkeli bir deniz gibi dalgalanan halkın sırasına sıradan destur ile kaynak yapıp tartışmalı kimliğimle bilgi işlemin küçük penceresinden içeri kafamı uzattım.. Yetki karizması çizilen memureye kabul olmayan zavallı kimliğim ile paramı uzattım.
Bilgi işlemci memure hanım , kimliğimi çek edip bir kağıt verdi..
Veznenin önündeki sıranın arkasında yerimi aldım. Gördüğüm kadarıyla veznedar, memuriyet hayatı boyunca parayla uğraştığı her türlü halinden belli; zayıf,esmer, uzun boylu,uzun yüzlü uzun burunlu emekliliği yaklaşmış bir adamdı... Durumuna bakılırsa insanı verem edecek ağırlıkta eli ağır, evde çoluk çocuğunu kredi krizine sokmuş cimrinin biri olmalıydı. Makinede sahte para kontrollerini yaptıktan sonra,bir daha yapıyor, sonra da elinde tek tek yoklayarak (neredeyse koklayarak) işini sağlama alıyordu.
Öyle anlaşılıyordu ki, meslek hayatında kalpazanlar adamın hulusi saffetiyle oynayarak vezneden içeri bir hayli sahte para sokup adamın cebinden bir hayli gerçek parayı çekmişlerdi. Adamın aşırı kuşkuculuğu belki de bundandı.
''Beşlik ve onluk gibi önemsiz paraları dahi sahte para makinesinden defalarca geçirip, bir daha makinede , sonra elinde tek tek kontrol eden bu tedbirli memurun halini tasvire mani oluyor hicabım '' deyip sözü burada keseyim.
Veznedar , paramı türlü denetim işlemlerinden geçirdikten sonra ,para makbuzunu tarafıma tevdi etti.
Gelelim üzerinde ''MÜRACAAT'' yazan camlı bölümün önüne... Camlı bölümün önüne gidip veznedardan aldığım para makbuzunu ortalığa pembeler saçan '' Pembeli Hanım''a götürdüm.
''Pembeli Hanım'', adını pembe üniformasından alan, insana umut ve neşe vaad eden genç ancak kilolu bir hanımdı. Çekik gözüne sürmeler çekmiş ,tombul ve süzgün suratına pembenin şavkı vurmuş hafif makyajlı, iyi kalpli, güzel bir memureydi. . At kuyruğu yaptığı sağlıklı gür saçı ise kapkaraydı. Parmağında yüzük yoktu ama olsun; onun ağırbaşlı ve hanım bir kadın olduğu her halinden belliydi. Evdeki huzurunu işyerine de taşıdığına hükmettim.
Camlı bölmeden pembeler uçuşa dursun , ''Pembeli Hanım'', kağıdı alıp özenle deftere işledikten sonra küçük sihirli barkod uzattı.
Kendimi ''OPERASYON '' odasının önünde buldum.
Bekliyordum... Giren çıkıyordu...Giren çıkıyordu... Bir ben giremiyordum!
Saat öğleyin on ikiyi geçiyor,bire doğru gidiyordu... Yirmi dört saattir,aç,susuz ve uykusuzdum.
Operasyon odasındaki doktor da sesini birine, bilhassa kapıda bekleyen hastalara duyuracak şekilde ;
-Şu saat olmuş halen yemeğe çıkamadım, diye yakınıyordu.
Sıra mıra kalmamıştı. Benden sonra gelenler içeri girip dışarı çıkıyordu. Bekliyordum ,sabırla inatla; yüze yüze kuyruğuna gelmiştim. Kafama üşüşen ;
''Vazgeç! Git operasyona başka yerde katıl'' düşüncelerini ise zihnimden kovuyor, bekliyor ha bekliyordum...