D.ALİ GÜLTEKİN

D.ALİ GÜLTEKİN

HAVA BİLE HARAM

Yıl 1979

Benim gazetecilik serüvenimin başladığı  yıl.

Çok heyecanlıyım. Gazeteden verilen basın kartını elime aldığımda dünyanın en mutlu insanı bendim. Artık öyle haberler yapmalıydım ki, yer  yerinden oynamalıydı.  Tek arzum doğru haber yapmak ve insanları doğru bilgilendirmek, hatta uyandırmaktı. Bedel falan umurumda değildi. 

İşte bu heyecanla işe koyuldum.

Bir gün öyle bir haber yaptım ki gerçekten çok ses getirdi. Elbette haberin çıktığı günün akşamı tekzip yazısı geldi. Ben tekzip yazısını yayınlamamak için direniyordum ama işini çok iyi bilen patronum bana öyle bir ders verdi ki hala unutamam.

"Bak oğlum, bu gün sana gaz verenleri yarın yanında bulamazsın."

Doğruydu, zararı sadece bana olmayacaktı, gazetemde zarar görecekti. Hayır, ben kendime zarar gelmesine katlanabilirdim ama asla başkalarına zararım dokunamazdı. Denileni yaptım ve tekzibi yayınladım, olay kapandı. 

Doğruları yazmaktan asla vazgeçmedim ama daha dikkatliydim.

Bunları niye yazıyorum?

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak İstanbul sözleşmesi, Kadem ve Ak Partili kadınlarla ilgili yazdığı bir yazıdan dolayı linç edildi. Düşünceleri beğenilir-beğenilmez, doğrudur-yanlıştır, yanlış anlaşılmıştır, belki amacını aşmıştır onun tartışmasına girmiyorum elbette.

Ama şunu biliyorum kimsenin eleştiriye hiç tahammülü yok.

Dava arkadaşım dediği dostlarından bir tanesi bile yanında değildi. Hatta herkes üzerine çullandı, hakkında davalar açıldı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyeliğinden çıkarıldı.

Kimse ses çıkarmadı.

Bu olaylar yaşanırken aklıma bir hikaye geldi.

Vaktiyle Bursa' da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: "Her kula helâl, Müslüman'a haram!" 

Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzura getirilmiş. 

"Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman'a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?" diye çıkışmışlar adama. Adam: -

 "Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin ispat ister, delil şarttır" dedikçe kadı kızmış:

"Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!" demiş. Demiş ama bir yandan da merak etmiş: -

 "Nedir gerekçen?" diye sormuş, Kadı. 

"Bir tek Sultan'a derim…"  diye cevap vermiş adam Elbette ortalık yine karışmış. Söz Sultan'a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş. Padişah da sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanmış:

"De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman'a haram yazarsın?"  Adam, başı önünde konuşur:  

"Delilim vardır, lâkin ispat ister." 

"Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?" 

"O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…" - 

"Eeee!"

 "Sultanım, herhangi bir havradan (sinagog) rasgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…" 

Dediği yapılmış adamın. 

Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, "Ne oluyor, bu ne zulüm? Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim" demişler.

Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş. Bir hafta dolunca, adam:

"Sultanım, artık bırakmak zamanıdır" demiş. 

Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan'a teşekkürler, hediyeler sunulmuş. Adam:

"Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım" demiş. 

Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine… Sultan: 

"Bitti mi?" demiş adama.

"Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle" demiş. 

"Şimdi nedir isteğin?" 

"Efendim, payitahtımız Bursa'nın en sevilen, âlimini alınız minberinden…" 

Adamın dediğini yapmışlar, Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler. Bir Allah'ın kulu çıkıp da, "ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz? Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz" gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış… 

Bir hafta geçmiş, "Nerde imam" diye gelen-giden yok! Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için: 

"Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…" 

"Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!" 

"Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…" 

"Sorma, sorma…" 

Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş: - "Eee, ne olacak şimdi? Adam: 

"Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan."

 "Haklısın" demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş: - 

"Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?" 

Sultan acı acı tebessüm etmiş: "Hava bile haram, hava bile!" demiş.

Geçekten Hava bile haram…

  

<