HAYALLERE MASKE
Olmuyor...
Bu yaz mevsimi de iyi davranmadı bize...
Sıkıntı üstüne sıkıntı, felaket üstüne felaket yağıyor sanki…
Önce gök gürlüyor geliyorum diye haber veriyor…
Sonra dehşet bir yağmur…
Oysa yağmur berekettir denirdi; şimdilerde insanlar teknoloji canavarıyla ortak bereketli yağmuru bir felakete çevirdi..
Ortalığı sel götürüyor ama kuraklıkta kol geziyor.
Pek hoşlanmadık elbette bu durumdan..
Bu yağmur ve sel durumu fena can sıktı...
Birde maskeli yaşam..
Oysa ne güzeldi eski baharlar yazlar
Her yer her mevsim cıvıl cıvıldı...
Şen şakraktı...Heyecandı......
Ve bahar ve bahar yağmurları bir umuttu; hayaldi, hayattı...
İlkbaharın yetiştirdiği sevgiler, aşklar, umutlar sıcak yaz günlerinde olgunlaşacak meyve verecek diyorduk...
Yüz yüze bile gelemedik ki aşklar olgunlaşabilsin, umutlar tazelensin…
Evet, nafile...
Olmuyor...
Oysa ne “mayıs hayalleri” kurardık eskiden..
Ne şiirler yazardık...
Yaz sıcağı, sevgileri, umutları eritti.
Güneş gözümüzü kör etti...
Bir de bitmeyen siyasi kavgalar, yaşamımıza tuz biber ekti…
Konuşmaya başlarken hep “ne güzeldi” diye cümleler kuruyoruz bugünlerde…
Eskileri düşleyip yeni hayaller peşindeyiz…
Ama yine umutsuzluk hasat ediyoruz…
Arzularımız hep aynı; “Serin bir yaz akşamı” bir ağaç dibinde kurulacak çilingir sofrası hayalleri hala dipdiri.....
Vah ki vah...Nerede…
İşte böylesi anlarda bazı şiirleri, şairleri hatırlarız bilgi dağarcığımızdan…
Pablo Neruda’nın kuşları kadar özgür...
Picasso’nun tabloları da kadar aykırı...
Mikelanjo’nun heykelleri kadar düzgün...
Mona Lisa kadar hüzünlü, gizemli, erotik ve hınzır...
Ve hepsi kadar vakur...
Ve bir o kadar güzel...
Heyhat… Sadece hayaller var artık... Bir tek hayal kurmak ekonomik çünkü..
Dillerimizde yine o hayalperest bir şiir ve de şarkı;
“Haydi Abbas vakit tamam....”
Evet.... Vakit tamam...
Ama Beşiktaş’taki sevgili çoktan taşınmış....
Sonra...
Bir garip Orhan Veli geçer aklınızdan...
Belki bir Aragon çevirisi, başka hayal alemler için güzel günlere bir bilet..
İşte, Elsa’nın gözlerine vurgun bir şairin dizeleri.
“Öyle derin ki gözlerin içmeğe eğildim de
Bütün güneşleri pırıl pırıl orada gördüm
Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm.
Öyle derin ki, her şeyi unuttum içlerinde
....................
Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri
Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın
Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa’nın
Gözleri Elsa’nın, gözleri Elsan’ın gözleri
Temmuz geldi neredeyse, sonra ağustos…...
Yaz bitiyor...
Hazan günleri yakın...
Yüzümüzdeki maske, bizi bizden korur gibi…
Sanki herkes umutsuzluklarını saklıyor maske ile.
Hüzün sadece gözlerde asılı kalmış…
Umutlar ise kaf dağının ardında mı ne?
İşte böylesi bir yaşama da alıştık artık…
Bir türkü söyleyelim hep birlikte
Kendim ettim kendim buldum……