Hayatın varlık şartı: ölüm
Hemen her gün çevremizde birileri ölür. Tanıdığımız, tanımadığımız, kan bağımız olan biri, nikeah bağımız olan biri, sevdiğimiz, sevdiğimizin sevdiği, sevmediğimiz, sevmediğimizin bir sevdiği, sevdiğimizin sevmediği ve sevmediğimizin sevmediği. Hep başkaları ölür. Kendimiz ölmeyiz. Kendi ölüm haberini duyan kimse olamaz.
Xxxx
Ölüm dünyayı terk etmektir, hayatı terk etmektir. Girilen nehirden çıkmaktır. Görüntü vermekten vaz geçmektir. Yanan bir sisimden çıkan alevse hayat, alevin sönmesidir. Bir uyku ise hayat, sabah aydınlığında uyanmaktır. Işıklar içinde yaşamaksa hayat, gece karanlığının üstümüze örttüğü siyah perdedir ölüm.
Ölümün ne olduğu konusunda her insanın bir fikri vardır. Ama diğer canlıların, ağaçların, gergedanların, otların, böceklerin, mikro p’lerin bir düşüncesi yoktur. Ölüm korkuları da yoktur elbette.
Xxxx
Ölüm nedir diye anlamaya çalışan yalnızca insandır. Ölümden, ölmekten korkan da yalnızca insan. Özellikle düşünürlerin ölümü tecrübe ettiklerini bilir misiniz? İntihar denemeleri, intiharla ölüm düşünce adamlarında sıkça görülür. Henry Bergson ve Ziya Gökalp’i hatırlayınız. Düşünce adamları aynı zamanda birer çılgındırlar. Hem akıl, beyin, düşünce, mantık derler hem de çılgınlıkta sınır tanımaz ve ölümü tecrübe etmeye yeltenirler. Kimileri bu tecrübeleri sonunda gerçekten ölür, kimileri de ölmeyerek küçük bir fikir edinmiş olarak yaşamalarına devam ederler. Anlamak istemedikleri şu: Varlık aleminde hiçbir şey sahipsiz değil, sebepsiz değil, amaçsız değil.
Xxxx
Düşünce adamları derinlerde ölüm hakikatini kavramaya çalışadursun, her insanın ölüm hakkında bir düşüncesi vardır. Çoğu insan ölüm düşüncesini aklına getirmek istemez. Ölümden söz eden kişileri de sevmezler. Hatta ölümü akıllarına getirmemek için mezarlık olan semtlerden, caddelerden yürümezler. Cenaze merasimlerine katılmazlar. Ama bilirler ki hiçbir şey ölümü öldüremez ve ölümden kurtulmanın yolu yok.
Kimi insanlar olayı o kadar da yabancılamaz. Ama yine de mesafeli durur ölüme karşı. Hayatın devam etmesi için ölümün şart olduğunun farkında değil kimse.
Xxxx
Hayatın her safhası, dünyanın lüzumsuz ayrıntılarından ölümle kurtuluruz. Adeta dünya içimizden çıkar ölümle. Hiç kimse içindeki dünya ile, hayat ile gömülmez. Dünya ve hayat candır, ruhtur, nefestir. Mezarlara hiç ruh gömüldüğünü görmedim. Oraya sadece ruhun terk ettiği metruk bedenler gömülür. Dünya, haya ve insan bağımlılığı ölümle son bulur. Tüm alışkanlıklarımızdan sıyrılıp özgür oluruz. Hiçbir sigara tiryakisi, bağımlısı öldükten sonra sigara içmez. Bağımlılıktan kurtulmak, hür olmak, azade, özgür olmak ölmekle mümkün. Yaşasın özgürlük, yaşasın ölüm.
Xxxx
Hayat loş ışıklarla aydınlatılmış, iç içe girmiş sokaklar gibi. Düşünerek çözebileceğimiz sırlar olduğu gibi, ilahi vahiyler de, o vahiyleri insanlara açıklayan kılavuz, rehber, uyarıcı kişiler de bize hayatı, ölümü, amaçlılığı, sebepliliği, verimliliği, hüsranı anlatırlar. Ama yine de insan anlamak istemez. Direnir. O direniş onları tam da ilahi vahyin ve muallimlerinin söylediği hüsrana ulaştırır.
Meşhur bir söz var. Herkes cennete gitmek istiyor. Ama Ölmeden cennete gidilemiyor. gelgelelim kimse ölmek de istemiyor. Hem ölmeyip hem cennete nasıl gidilecek derseniz, acelesi yok diyorlar. Mutluluk ertelenmemeli.
Xxxx
Bana sorarsanız hayatta görmediğim ihanet, ucuzluk, basitlik, çiylik kalmadı. Ölmeye razıyım ve hazırım. Ama kendi canıma kıymanın da bir başka cana kıymak kadar kötü olduğunu bilirim. Yaradan ölüm meleğini gönderdiğinde ‘hoş geldin ey melek’ diyeceğimden emin olabilirsiniz. Yeter ki o melek varlık alemini var edene yoğun inandığım dakikalarda gelsin.
Xxxx
Aslında her insan öleceği saatler yaklaştığında ölümü hisseder. Hayatı gözlerinin önünden geçer. Yaptığı hamlıklar, çiylikler, ayak oyunları, haramilikler, isyanlar, terbiye ve edep dışı davranışlar, günahlar bir bir aklına düşer. Başkaları için hep duyduğu ölüm artık onun için gelmiştir bunu anlar. Yapacak bir şey kalmamıştır. Özür dilemekten başka. Af dilemek tek çaredir artık. Ama acaba biraz geç mi oldu dersiniz. Keşke bu pişmanlıkları, özür dilemeleri, af istemeleri hatırlayabilse insan. Değil mi?