HAYDİ TÜRKİYE GÖSTER KENDİNİ
Sevgili dostlar, MÖ 429-426 yılları arasında Yunanistan’da 75.000-100.000 insanın ölümüyle sonuçlanan Tifüs Hastalığı büyük kitleleri etkileyen ilk salgın olarak kayıtlara geçmiştir. Ardından insan neslini tehdit eden en büyük felaket 1347 – 1351 yılları arasında Avrupa Kıtası’nda yaşayanları yok olmak tehlikesiyle karşı karşıya getiren Veba salgını (Yersinia pestis bakterisi) 200 milyon insanın ölümüyle sonuçlanmıştır.
Çeşitli dönemlerde zaman zaman etkili olan büyük salgınlar Osmanlı İmparatorluğu zamanında da görülmüş, özellikle 1592-1648 yılları arasında meydana gelen salgınlar neredeyse günde 1000 kişinin ölümüne neden olmuştur. Buna rağmen, Sıtma, Humma, Tifüs, Kolera ve Veba gibi çok tehlikeli salgınlar o zamanın tıbbi koşullarının yetersizliğine rağmen yine de tedavi edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır.
Ancak yine de geçmişte kalan bu örneklerle Dünya üzerinde benzeri salgınlar sona ermemiş ve halen de zaman zaman çeşitli bölgelerde ortaya çıkarak insan yaşamını tehdit etmekte…
Şu anda bütün ülkelerin tedavi etmek için uğraştığı Dünya’yı kasıp kavuran KOVID-19 Virüsünün henüz bulunabilmiş kesin bir tedavisi yok. Buna rağmen hastalığa yakalananların ölüm oranı %3.4 ve kurtulanların oranı ise %96.6 .
Olağanüstü bir çalışma dönemine giren ve içinde bulunduğumuz durum nedeniyle sağlıkla ilgili olması bakımından yıllardır tıp alanına yapılan yatırımların yanı sıra, pek çok badireyi kendine özgü birlik, beraberlik ve özverili çalışmasıyla atlatan Ülkemiz, şimdi bu özelliğini yeniden ortaya koymaktadır.
Tıp alanında görev yapan bazı yakınlarımız ve televizyonlardan izlediğimiz kadarıyla sağlık görevlilerimizin hepsi görevlerini yapabilmek için olağanüstü gayret sarf etmekteler. Hem de yoğun olarak hissettirdikleri sevgi, şefkat ve ilgiyle… Kaldı ki kendilerinin hayatlarının da tehlikede olduğuna aldırmadan. Hiç evine gitmeden hastanede yatarak görevine koşanlar var… Sorumluluk ve görev bilinçleri hiçbir engel tanımıyor.
Burada birkaç satırla anlattığımız bu durum kesinlikle kolay değil. İnsanı sevmek, görevini sevmek ve Ülkesini sevmekle yakından ilgili..,
Adını dahi bilmediği hastasını iyileştirerek olumlu sonuç almak ve bunu en büyük mutluluk olarak kabul etmekle yakından ilgili..,
Görevini yapmış olmanın onurunu taşımakla yakından ilgili…
Onların böylesi canhıraş çalışmalarının karşılığında normal vatandaşlar olarak bizim de yapmamız gerekenler var. Gerek hastanelerde ve gerekse yöneticilerimizin bizlere tavsiye ettiği kısıtlama ve kurallara harfiyen uymak…
Değerli okurlar, boş vermenin, aldırmamanın, aymazlığın sonucu “Yandım Anam “ türküsüdür!..
Sağlık görevlileri bizim için bunca zor işleri başarıyorken bizler evde oturmak gibi kolay bir işi beceremeyecek miyiz ?..
Hem kendimizin ve hem de başkalarının sağlığını düşünerek kolaylaştırmak, hastalığa yakalanmamak ve başta kendi yakın çevremiz olmak üzere başkalarına bulaştırmamak konusunda özen ve azami dikkati göstermek te bizim görevimiz olmalı.
Ve de böylelikle..,
Günümüze değin zor işlerin, zor yılların üstesinden gelebilen Türkiye ;
Tıp alanındaki çalışmalarınla, sağlıkçılarımızın performansıyla, vatandaşlarımızın kurallara titizlikle uymasıyla..,
Bunu da atlatalım…
Hem de insanlığa, hem de Dünya’ya örnek olacak şekilde…
Haydi Türkiye !..
Esen kalın.