CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

HEMŞO

Adı lazım değil ; mezarlık yolundan   geçerken selamlaştığım mezarlık süpürgecisi Hemşoya sordum; 

-Hemşo şu mezarın üzerindeki nebatat  soğan mıdır,  sarımsak mıdır yoksa süs müdür?

Boydan nasipsiz ,  enine genişlemiş, etine dolgun kilolu  “hemşo”  çenesini  belediyenin demirbaşına kayıtlı süpürge sopasına dayayıp bir miktar düşündükten sonra  şöyle dedi;

-Bence bu   ne soğandır , ne de sarımsaktır. Olsa olsa bu bir ottur. Kimse    üzerine soğan, sarımsak, maydanoz diktirmez. Vasiyet etmez. Böyle bir  adet yoktur. 

Lafı başka bir mecraya sürüklemek gayesiyle sordum;

-Belki de rahmetlinin düşmanları dikmiştir? Olamaz mi? 

Herif ağzını örten bıyığını  dişleriyle çiğnedi. Şapkasını çıkarıp başını kaşıdı. Gözlerini  döşeme taşlarına yapışmış bir sakız parçasına  dikti:

- Bıldır baharda yedim yeşil soğanı. Köyde... Bu sene yiyemedim... Geçen sene bu zamanlar demeti bir- iki liraydı. Geçen pazarda baktım ;  on lira olmuş. 

Belediye memur sicil defterindeki  “vazifesi”  kısmına küçük bir “? “ işareti iliştirdiğim  sözleşmeli  mezarlık süpürgecisi   hemşonun dişleri kamaştı. 

Süpürgesini  teneke faraşa iliştirip yere tükürdü. Hüzünlendi  ; 

-Soğanın tadını da unuttuk bu seneler. Ne günlere kaldık  ,dedi.

Gitti , mezarın üzerinde pare pare dikili soğanımsı  bitkiden bir pare çekip elime tutuşturdu ;

-Götür hemşerim;  şaksına dik. Rahmetliye de bir dua et, dedi

- Mezar sahibinden habersiz günah olur, dediysem de o ;

-Vebalı boynuma olsun. Onun soğan sarımsakla işi bitmiştir. Sağlığında iyi ameli varsa şimdi yeşilliği bol bir yerdedir. Şimdi orada bol bol   yeşil soğan,  sarımsak , maydanoz , pirpirim, domates,  hıyar yer. Ameli iyi değilse acı kuru soğanı bile zor bulur ,dedi.  

Soğana benzeyen ancak soğan olmayan bitkiyi adamdan alıp apartman bahçesine diktim. 

Can suyu verirken dalmışım;  bir anda kendimi pazarda gezinirken gördüm.  Kuru  soğanın, patatesin   kilosu on liraydı. Halbuki geçen sene bu zamanlar bu zerzevatlar ikişer liraydı. 

Domatesin, biberin  kilosu  yirmi ila otuz lira arasında oynuyordu. Salatalık on- onbeş  lira, ısırgan otu, pirpirim  onbeş liraydı.

Fiyatlar yüzde  yüz, ikiyüz değil yüzde beşyüz, bin  artmıştı.

 Bir  cebimdeki paraya bir de  fiyatlara baktım. Çevremde yankesici de yoktu ama param nasılsa pul olmuştu. 

Etiketleri göremedim... Pazarcılar belki de  utançlarından   saklamış olabilirler diye, bunlardan birine “ nerede" diye sordum. Görgüsüz, cahil  herif  ; 

-Fiyatını öğrensen ne olur ?  Senin alıcı bir halin yok, deyince gururum incindi. 

Yıllarca bu hıyarlar için mi  devlette hizmet etmiştim?  

Gittim pazar başında bekleyen zabıtaya durumu bildirdim. 

Zabıta ekip halinde  harekete geçti. Pazarcı esnafı  kılığındaki soyguncuların  eli ayağına dolaştı. Sakladıkları  etiketleri mallarının üzerine koyup  zabıta karşısında hazırola geçtiler.   

Genç zabıta erine ; 

-Ya fahiş fiyatlar nolacak,  dedim. Zabıta memuru; 

- Ona müdahale yetkimiz yok. O  devletin işi; bekleyin ,  dedi.

Zabıtaya bir kere daha sordum; 

-Devlet kimdir? 

Her gün  televizyona çıkıp vatandaşı yeni vaatlerle teskin etmeye çalışan, ancak bir türlü muktedir olamayan , halk günü kurtarmaya çalışırken onlara gelecek yüzyılları hedef gösteren  iktidar sahipleri miydi? 

Kabzımallar miydi?

Temel gıda maddesi toptancıları mıydı? 

Beşli çete miydi ?

Bankalar, şirketler,  holdingler miydi? 

Zincir marketler miydi? 

 Zor hayat şartları altında sandığı koltuğunda  günü kurtarmaya çalışan yoksul  ayakkabıcı boyacısı mıydı ? 

Fakir fukaraya  2023, 2025 , 2050, 2070 vizyonu olarak gösterilen yıldızlar kadar uzak  mutluluk  tozu  muydu?

Kilosu doksan liradan giden Taşköprü sarımsağı mıydı? 

Yoksa hayat kadar acı Urfa biberi miydi? 

Kimdi bu devlet? 

Başı bir taş yastıkta    yüzünü  toprağa, elini Yüce Yaratan’a açmış  bir evsiz miydi yoksa? 

Genç zabıta memuruna göre devlet ; zabıta amiri, onun da amiri olan belediye başkanı olabilirdi. 

-Senin buralar da bana zimmetli. Rica ederim çöpleri  kapı önüne  koyma  ! 

Başımı kaldırdım, süpürgeciler şahı hemşo;

-Devlet ne odur, ne budur. Devlet vicdanımızdır .  Vicdanımız olsa devlet de vicdanlı olur, dedi..

<