HER ZAMAN BAŞARILI OLUNABİLİR Mİ?
HEM BİLMİYORLAR,
HEM DE BİLMEDİKLERİNİ BİLMİYORLAR,
BİLDİKLERİNİ ZANNEDİYORLAR,
ÖĞRENME GİRİŞİMİNDE DE BULUNMUYORLAR,
BAŞARAMAYINCA MAZARET UYDURUYORLAR,
BAŞARI MAZARET KABUL ETMEZ.
İnsan yeri geldiğinde tarihin akışını değiştirebilecek güçte iken, bazı durumlarda da kendi hayatının akışını değiştiremeyecek kadar güçsüzdür. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli nokta budur. Nerede güçlü ve nerede güçsüz olunabileceğini bilmesi ve ona göre uygun davranmasıdır.
Başarısızlıklar karşısında insan üzülmemeli, moralini bozmamalı ve umutsuzluğa kapılmamalıdır. Çünkü başarısızlıklar insana tecrübe kazandırır ve başarıya götürür.
Her insanın genetik özellikleri ve yatkınlıkları vardır. Bazı insanlar daha hareketli bir mizaca sahipken, bazıları da daha sakin, içe dönük bir mizaçtadır. Bu insanın kendi seçimi değildir. İnsanın kendi yapısıdır. İçe dönük mizaçlı bir insan, ömrü boyunca dışa dönük olmaya çalışsa da, bir ölçüde başarılı olabilir, ama çok mücadele etmek gerekir. Olmadığı insana dönüştüğü için mutsuz da olabilir.
Bazı insanlar sosyal konularda daha üstün performans göstermelerini sağlayan bir zekâya sahiptir. Bazıları özel alanlarda, bazıları spor, iş ya da sanat alanında üstün bir beceri gösterebilir.
Atletizm sporunda Afrika’lı sporcuların bilhassa kısa mesafeli koşularda rekor kırmalarında rol oynayan sebep, bacaklarının daha hafif olması ve böylece koşarken ortaya çıkan laktik asidin daha az olmasıdır.
Ne kadar çalışırsa çalışsın Afrika’lı olmayan sporcuların bu başarıyı gösterememesi, insanın her istediğini yapamayacağını gösterir. İnsanı güçlü yapan da zaten budur. Güçlü alanlarımızı keşfedip, zayıf alanlarımızı kabullenerek tatminkâr bir hayat yaşayabiliriz.
MUTLU OLMAYA ÇALIŞMAK MUTSUZLUKTUR
İnsanın en büyük amaçlarından biri her zaman mutlu olabilmektir. Sosyal medyada insanların en iyi halini sergilediği bir dünyada gördüğünüz her şey gerçek olmayabilir.
Bu bizim kendi kusurlu halimizle kavgalı olmamıza sebep olabilir. Bir yandan da “her istediğimizi başarabileceğimiz”, “hayatın amacının mutluluk olduğu” ve “insan sadece tutkusu için yaşamalı” duygusu verebilir.
İnsanın duygu yelpazesinde diğer duyguların yanında mutluluk da, bir renk, hüzün, kaygı, bazen hayal kırıklığı da en az mutluluk kadar insan olmanın parçasıdır. Ama mutluluğun idealleştirildiği bir dünyada hüzünlü, ya de kaygılı hissetmek bir zayıflık emaresi olarak görülür.
Özellikle kendini her zaman mutlu olmak zorunda hisseden insanlar, kendini olumlu düşünceye zorlarlar. Kötü hissettikleri zamanlar kendilerini suçlu hissedip olumsuz duygularını bastırırlar.
Hayatın akışı içerisinde, kendi hali ile barışık olup, gidecek korku hayal kırıklığı gibi duygular, biz onlarla savaşınca kaba hale geliyor ve ruhumuza musallat olabiliyor.
Her zaman olumlu görünmeyi istemek gerçekçi değildir ve diğer duygularımıza engel olur.
Mutlu olmak bir amaç değil, yaşam tarzımızın bir sonucudur. Sadece kendimizin değil yakın çevremizdeki insanların mutsuzluğu da bizi etkileyebilir. Yakın çevremize bu konuda nasıl faydalı olabileceğimizi düşünmek ve onların meselelerine çözüm bulabilmek bizi daha da mutlu edebilir.
ÇEVREMİZDEKİ İNSANLARA EVET Mİ, HAYIR MI DEMELİYİZ ?
İnsanların büyük çoğunluğu kendi mutluluğunu düşünür. Kendinden istenilenlere elinden gelse de “Hayır” demek prensibini edinmiştir. “Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın.” der
Başarılı ve mutlu olmayı başarmış bir kısım insanlar da kendi dışındaki insanların da başarılı ve mutlu olmalarına çalışır. Çevresindekilere “Evet” demeyi sever ve meseleye hal çaresi bulursa bundan çok mutluluk duyar.
Pek çok uzman farklı görüşte olup, kimileri “Her koyun kendi bacağından asılır.” zihniyeti ile “Hayır”ın yanlış olmadığını, kimileri de “Evet” demenin doğru olduğunu söyler.
Hangisinin doğru olduğunu anlamak istiyorsak dinimiz bu konuda “Kendi sorunlarını çözebilen mutlu olabilendir.” der. Çevredeki insanlara da gücü nispetinde maddi ve manevi destek vermelerini emreder.
Tabi ki imkânımızın elvermediği veya bilmediğimiz bir konuda “Evet” demek, kendimizi yanıltmak ve bize başvuranı sükût-u hayale uğratmak olur. Bu doğru değildir.
Bu konuda tartışmaya veya uzmanlara danışmaya bence hiç gerek yok. Muhtaç insanlara fitre ve zekât vermek bu maksat ile Müslümanlara emrolunmuştur.
Bildiklerimizi bilmeyen insanlara öğretmek de dinimizin emridir. Bu konuda zorlama yoktur. Ancak bu emre çevremizde ve Ülkemizde riayet eden ilim insanları, devlet adamları, işadamları ve benzeri insanların nasıl başarılı ve mutlu oldukları bilinmeli ve bu insanlar örnek alınmalıdır.
Örnek alınacak bu insanların kurmuş oldukları yardım dernekleri ve vakıflar hiçbir zaman kuranların mecburiyeti olmayıp, binlerce insana yardımcı olmak maksadındadır.
Başarılı ve mutlu olmak isteyenler, bu örnek insanlardan feyiz almalı ve aşağıdaki haftanın sözünü merhum Vehbi KOÇ gibi ilke edinmelidir.
HAFTANIN SÖZÜ
Allah’ın başarabileceğim işler için bana cesaret,
Başaramayacağım işler için bana sabır,
İkisini birbirinden ayırt edebilmek için bana akıl ihsan eyle.
Merhum Vehbi KOÇ’tan öğrendiğim bu sözü ilke edinmek ve unutmamak için çalışma odamın başköşesine astım.
* * * * *
100. YIL KUTLU OLSUN
EY BU TOPRAKLAR İÇİN TOPRAĞA DÜŞMÜŞ ASKER,
GÖKTEN ECDAD İNEREK ÖPSE O PAK ALNI DEĞER.
Merhum Mehmet Akif ERSOY’u rahmet ile anar ve İstiklal Marşımızın kabulünün 100. Yıldönümünü kutlarız.
Sağlıcakla kalın.