HEY TAKSİ !
Kaldırıma çıktım, taksi bekliyorum. Cadde tıklım tıklım araç. Caddede bir metal yığını akıyor.
Taksiler dolu geçiyor. El ediyorum. Durmuyorlar. İçlerinde bir takım insanlarla bir takım yerlere gidiyorlar. Öğleye yakın ...
Önümde bir taksi durdu. İçinden ak tenli, siyah giysili bir genç kız iniyor. Kızın göğsünün dörtte üçü açık. Düşen pantolonunu çeke çeke yürüyor. Durup bir süre telefonu aranıyor. Telefonunu arka cebinde buluyor. Dağınık siyah saçlarını toplamaya çalışıyor. Yapayalnız yorgun. Namazgah’tan aşağıya doğru yalpalaya yalpalaya yürürken düşen pantolonu çekiştiriyor...
Taksi boş gitti. Bekleyen müşterisini almaya gidiyormuş. Zaman geçmeye devam etti. Önümde zaman ve araç seli akıyor...
Bir taksi durdu. Şoför iri kıyım yaşlı müşterisinin boynunu öne doğru bastırarak , kabul edersem yol üstünde beni bırakabileceğini söyledi. Kabul ettim.
Taksici ile iri kıyım yolcusu adres şaşırmıştılar. Bu sayede hayatta bir daha göremeyeceğim sokakları gördüm. Bir çok geniş caddelerden , dar sokaklardan geçtim. Sonunda taksi birbirlerine yapıştırılmış apartmanlardan birinin önünde durdu. İri kıyım yolcu, bir apartman önünde tereddüdüyle başbaşa kaldı. Taksi hatırı sayılır bir ağırlıktan kurtulmanın keyfiyle ileri atıldı. Artık taksinin tekerleri hatırı sayılır bir ağırlıktan kurtulmuş, sesini çıkarmıyordu.
Acemi desem değil, hin oğlu hin desem suizan olur; bir türlü karar veremiyorum. Yaşı atmışını geçmiş, başında bir sivil ABD kepi, beni ilgilendirmeyen bir konuda konuşuyor. Ben de yarım kulak dinlerken, geçtiğim sokakları seyrediyorum. Dışarıda kayda değer bir şeyler görmüyor, içeride duymuyorum.
Kayda değer olay şu ; taksici gideceğim yerin tam aksi istikametinde yol alıyor. Yolu uzatıyor.
Kendi kendime bir insan bu kadar acemi olamaz diyorum. Ufak yollu uyarmama rağmen taksici bildiğini okumaya devam ediyor. Taksimetrede rakamlar, fırıl fırıl dönerken ve bu işin nerede biteceğini merak ediyorum.
Yol uzayınca söz ülke gündemini uzun zamandır meşgul eden seçimlere geliyor. Taksici müthiş Erdoğan aleyhtarı. Erdoğan'ın diktatör olduğunu, ülkenin yirmi yıldır soyulup soğana çevrildiğini, söylüyor.
El insaf dedim adama. Hastanelerden ,yollardan, köprülerden, hava meydanlarından, yerli otomobilden , milli savunma sanayiinden söz ettim.
Adam Erdoğan demiyor, Kılıçdaroğlu diyor. Ona göre Kılıçdaroğlu, pirü pakmış. Dürüstmüş.
Baktım söz uzayacak, sonunda zaten adrese de geldim. Taksimetreye baktım, yetmiş altı lira. Yüz lira uzattım.
Taksici paranın üstünü yirmi dört lira olarak uzatınca itiraz ettim. Zira taksiye bindiğim yer ile indiğim yer arası taksi ücreti kırkbeş lirayı geçmiyor.
Taksici hırsız mayasını ortaya koymuş, hakkı olmayan paraya el atmaya çalışmıştı. Paranın üstünü uzatırken yüzsüz adam ;
-Ne var yani, biraz fazla versen n’olur ? Gene de hatırım için oyunu Kılıçdaroğlu' na ver, dedi.
Densiz herif; son zamanlarda bu ülkede sayıları hayli artan senin gibi soyguncu ,dolandırıcı yüzünden halk canından bezmiş. Seni ancak o hırsızlar kadar tanıyorum. Hırsızın, dolandırıcının halk nezdinde ne kadar hatırı, itibarı olur ki... Diyecektim taksici kaçarcasına, arabasını gazlayıp gitti.
Kapıyı çaldım. Adreste kimse yoktu. Döndüm. Yürüyerek belediye otobüsüne kadar yürüdüm. Karacaahmet'te indim. Bir Fatiha okuyarak mezarlığı geçtim.
Eve geldim. Kendimi yatağa attım. Rüyamda tanımadığım, biri savaşın başladığını söyledi. Güya ABD ülkemizi işgal etmiş . Bizler de düşmanın ateş menziline girmeden yakınlarımıza ulaşmak için yüzükoyun sürünüyormuşuz...