CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

HÜZÜN…

Bayram deyince rahmetli babaannemi hatırlarım. Babaannemle gittiğim şehrin bayram yerini hatırlarım.

 Bayram yerinde  korkusuz cambazlar ip üzerinde yürürken  insanın yüreğini ağzına getirirlerdi. Üst kısmı çıplak zayıf bir adam kılıç yutma numarası yapardı. Bir başka yerde  beyaz bir adam zavallı bir zencinin göbeğine kılıç vurur ucu sırtından çıkardı.

Yerçekimine meydan okuyan motosikletli  bir silindirin içinde fırıl fırıl döner, gösterinin sonuna doğru adam  şanlı al bayrağımızı  açardı. 

Altı balık üstü kız  şahmeran  küçücük bir havuz içinde seyircilere gülücükler dağıtırdı. 

Tezgahlarda  genç kızlar kollarında halkalar  pahalı sigaralara halka attırırlardı. Halkaların  beşi yirmibeş kuruştu.    

Babaannemin çocukluğu yokluk içinde, savaş yıllarında geçmişti. Çocukluğunu yaşamamıştı. 

Bayramda babaannem de  benimle çocuk olur, benimle eğlenirdi. Dönme dolaplara binerdik, atlı karıncalarda birlikte dönerdik. 

Babaannem şen , torunlarına düşkündü. Yemez yedirir, içmez bizlere gazoz içirirdi.  Horoz şekeri, elma şekerler, pamuk şekerler alırdık.  Uçan balonların ipini uçmasınlar diye nasıl da sımsıkı tutardık…

Tapa tabancaları, çatpatlar, kız kaçıranlar, fırıl fırıl dönen topaçlar olağandışı bir hayattı çocuklar için…

Bayramda cebimizde madeni  bayram harçlığımız   şıkır şıkır şıkırdardı…

Güzel günlerdi o bayramlar…

O günler geçip gitti. Bir daha gelmeyecek.

Ramazan Bayram’ı elinden tutup, bugün kapımın önünden ayak ucuna basa basa, ses etmeden  geçip gitti. Kimsenin kapısını çalmadı. Arkasından davul çalıp para toplamayan olmadı. Arkasından bakanı, arayanı soranı  da  olmadı, arkasından su dökeni de…  

Bu bayramda sokaklar bomboştu.   Çocuklar   yoktu… Herkes evlerinde , en fazla pencere önlerindeydiler. Herkes maskeliydi.  

Karşı apartmanın ikinci katında, balkonda yaşlı çift  kahvaltı yaptılar. Tatsız tuzsuz bir şeyler yediler.  Can sıkıntısıyla havaya baktılar. Halbuki  hava açık ve güneşliydi. Göz hizalarından birkaç martı geçti.  Umursamayıp içeri  girdiler. 

Serçelerin sayıp döktüler. Gevezelikleri üzerindeydi. Kendi dillerince  uzun uzadıya  birilerinin dedikodularını yaptılar …

Mezarlığa doğru baktım.  Mahşeri kalabalık yoktu. Hatta hiç kimse yoktu.  Taşlar üzerinde birkaç  karga ile birkaç kedi gördüm. 

 Pencereden çekilirken ellerinde bir  paket  genç karı kocayı    karşı apartmanın önünde  yukarıya bakarlarken gördüm. Üçüncü kattaki  daireye  anne- baba  diye seslendiler.  

Zemin kattaki yaşlı meraklı Melahat balkona koştu. Komşunun  çocuklarıydı gelenler. Balkon demirlerine dirseklerini verdi. 

Üçüncü  katın penceresinde  maskeli , eldivenli yaşlı ana baba  belirdi. Aşağıya baktılar. Gelinleriyle oğluydu gelenler . Aşağıya iple bir  sepet sarkıttılar.  Gençler getirdikleri   paketi sepete  koyup el ettiler. Bir iki söz söylediler. Fazlaca  durmayıp   geldikleri yöne  doğru yürüdüler…

Bu bayram da rahmet diledim biricik arkadaşıma, babaanneme...  Şen şakrak bir çocuk gibiydi babaannem . O bayramlarda  benimle para harcayan, eğlenen, dünyayı bir pula satmış ,  şen şakrak  biricik arkadaşımdı. 

Velhasıl iki bin yirmi yılının mayıs ayında bu şehirde  bayramı bilen, gören, yaşayan  olmadı…

Eski bayramları hatırladım ve hüzünlendim …

<