HÜZÜN…
Bayram deyince rahmetli babaannemi hatırlarım. Babaannemle gittiğim şehrin bayram yerini hatırlarım.
Bayram yerinde korkusuz cambazlar ip üzerinde yürürken insanın yüreğini ağzına getirirlerdi. Üst kısmı çıplak zayıf bir adam kılıç yutma numarası yapardı. Bir başka yerde beyaz bir adam zavallı bir zencinin göbeğine kılıç vurur ucu sırtından çıkardı.
Yerçekimine meydan okuyan motosikletli bir silindirin içinde fırıl fırıl döner, gösterinin sonuna doğru adam şanlı al bayrağımızı açardı.
Altı balık üstü kız şahmeran küçücük bir havuz içinde seyircilere gülücükler dağıtırdı.
Tezgahlarda genç kızlar kollarında halkalar pahalı sigaralara halka attırırlardı. Halkaların beşi yirmibeş kuruştu.
Babaannemin çocukluğu yokluk içinde, savaş yıllarında geçmişti. Çocukluğunu yaşamamıştı.
Bayramda babaannem de benimle çocuk olur, benimle eğlenirdi. Dönme dolaplara binerdik, atlı karıncalarda birlikte dönerdik.
Babaannem şen , torunlarına düşkündü. Yemez yedirir, içmez bizlere gazoz içirirdi. Horoz şekeri, elma şekerler, pamuk şekerler alırdık. Uçan balonların ipini uçmasınlar diye nasıl da sımsıkı tutardık…
Tapa tabancaları, çatpatlar, kız kaçıranlar, fırıl fırıl dönen topaçlar olağandışı bir hayattı çocuklar için…
Bayramda cebimizde madeni bayram harçlığımız şıkır şıkır şıkırdardı…
Güzel günlerdi o bayramlar…
O günler geçip gitti. Bir daha gelmeyecek.
Ramazan Bayram’ı elinden tutup, bugün kapımın önünden ayak ucuna basa basa, ses etmeden geçip gitti. Kimsenin kapısını çalmadı. Arkasından davul çalıp para toplamayan olmadı. Arkasından bakanı, arayanı soranı da olmadı, arkasından su dökeni de…
Bu bayramda sokaklar bomboştu. Çocuklar yoktu… Herkes evlerinde , en fazla pencere önlerindeydiler. Herkes maskeliydi.
Karşı apartmanın ikinci katında, balkonda yaşlı çift kahvaltı yaptılar. Tatsız tuzsuz bir şeyler yediler. Can sıkıntısıyla havaya baktılar. Halbuki hava açık ve güneşliydi. Göz hizalarından birkaç martı geçti. Umursamayıp içeri girdiler.
Serçelerin sayıp döktüler. Gevezelikleri üzerindeydi. Kendi dillerince uzun uzadıya birilerinin dedikodularını yaptılar …
Mezarlığa doğru baktım. Mahşeri kalabalık yoktu. Hatta hiç kimse yoktu. Taşlar üzerinde birkaç karga ile birkaç kedi gördüm.
Pencereden çekilirken ellerinde bir paket genç karı kocayı karşı apartmanın önünde yukarıya bakarlarken gördüm. Üçüncü kattaki daireye anne- baba diye seslendiler.
Zemin kattaki yaşlı meraklı Melahat balkona koştu. Komşunun çocuklarıydı gelenler. Balkon demirlerine dirseklerini verdi.
Üçüncü katın penceresinde maskeli , eldivenli yaşlı ana baba belirdi. Aşağıya baktılar. Gelinleriyle oğluydu gelenler . Aşağıya iple bir sepet sarkıttılar. Gençler getirdikleri paketi sepete koyup el ettiler. Bir iki söz söylediler. Fazlaca durmayıp geldikleri yöne doğru yürüdüler…
Bu bayram da rahmet diledim biricik arkadaşıma, babaanneme... Şen şakrak bir çocuk gibiydi babaannem . O bayramlarda benimle para harcayan, eğlenen, dünyayı bir pula satmış , şen şakrak biricik arkadaşımdı.
Velhasıl iki bin yirmi yılının mayıs ayında bu şehirde bayramı bilen, gören, yaşayan olmadı…
Eski bayramları hatırladım ve hüzünlendim …