İÇİMİZDEKİ HINZIR ÇOCUK
İÇİMİZDEKİ HINZIR ÇOCUK
Şunun şurası; Mart… Hani derler ya “mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır”
Bir adım sonrası bahar…
Kar yağar diye bekledik ama olmadı, yağmadı…
Kar kentin çirkinliklerini kapatır, beyaz düşler görürüz diye umutlandık..
Kış ortası romantizm senin olsun diyebilirsiniz…
Ama kışın kendine özgü güzellikleri var…
Beyaz bir örtünün dünyanın çirkinliklerini örttüğünü düşleyin şöyle…
Beyaz ve temiz bir örtü…
Üzerinde koşmayı , kayak yapmayı…İçinizdeki çocuğu serbest bırakıverin olusun bitsin yani…
İçinizdeki çocuğu tüm yaramazlığıyla serbest bırakın…
Aslındaki içinizde o sakladığınız küçük insanı bırakırsanız duygularınızı da serbest bırakırsınız..
Sevginizi de, hatta kininizi, nefretinizi de…
Yanlış söyledim..O kadar küçük bir çocuğun kini, nefreti olmaz. Olsa olsa korkusu vardır…
Ama o çocuk bir şeyden korkmaz; o da sevilmektir, sevmektir…
Sanırım günümüzün en büyük korkusu ise bu: Sevmek ve sevilmek…
Sevmek ve sevilmek sanki insanları borçlandırıyor…
Olsun borçlanıver ve deki…
“Hayata bir sevgi borcum vardı…
Onu da sana aşık olarak ödedim..
Şimdi alacaklıyım…”
Yani hayattan hep alacaklı olun…Sevgi alacağı size uzun ömür ve huzurlu bir yaşam verecektir..
Damarınızdaki kıskançlık kabarcıklarını kontrol edin ve sevin…
Kış hınzır bir aydır…
Sonbahar’ın hüzünlü romantizmini, bir anda hınzır düşüncelerle yenecektir…
Olsun…
Sevginin hınzırlığı güzelliklerle doludur….…
Hem çocukça, hem de yetişkin gibi…
Kış geliyor…
Yüreğiniz sıcaksa, dışarıdaki soğukluğu hissetmeyeceksiniz…
Sevgiye cevap vermeyi deneyin…
Buna inanın ve kazanın…