İÇYÜZÜ / NOBEL ÖDÜLÜ ALMIŞ BİR ANKETÇİ VAR MI?
Türkiye, hiçbir konuda “derin-düşünce” sentezine girmeyen bir ülke.
Genellikle, zihnin potansiyelinin tamamından yararlandığımızı belirleyen oranlama değerlerine henüz sahip değiliz. Bilim kolunu, ilkel bir mantıkla insan ilişkilerinde kullanmakla, kendimize “net görüş” alanları hazırlamakta zorlanıyoruz.
Kişiyi çevreye karşı daha uyanık hale getiren düşünme algısı, şuura, yani zihnin ekranına ihtiyaç duyar. Düşünmek için şuura, dinamik bir yaklaşım hazırlayamıyorsanız, değişik bir insan tipini andırırsınız.
Böylece, tutarlı kişiliğiniz silinir gider, daldan dala gezinen bir kuşun zikzaklarını çizersiniz.
İnsanlar, verdikleri söze saygı gösterdikleri vakit kişiliklerinin korunmasına sahip olurlar. Nedenini şuuruna yerleştirmeden, “deli danalar gibi” koşulmakla, akıllı sonuçlara varılamaz.
Referandum sürecinde, “enerji yenileyici” ve “enerji harcayışı” insanın normal şuurunun, “palavrasyon” frekanslarına nasıl ulaşabileceğini kimse aklından geçirmez.
“Şayet, dinlerken üzerinize uyku ağırlığının çöktüğünü hissediyorsanız, olumsuz enerjiyle yüklendiğinizi biliniz. Ama, meydanlarda ve televizyonlarda “dinleyici” konumunda iseniz, bunun “hipertansiyon” değerlerine etkisi olabileceğini de düşünün. Söz konusu, “dalga faaliyetlerine” tutarlılık taşıyorsanız, (saf şuurlu) yaşamakta devam ediniz.
Ama, tansiyon ilaçlarını da devamlı yanınızda bulundurunuz.
Referandum konusunun “düşünce, zihin ve şuur”a yansıyan ölçüm değerlerini, akademik terimlerle ifadeye çalıştık. İnsan tiplemelerini fizyolojik açıdan değerlendirirken, referandumların sağlığa etkilerine değinmek istedik. Çünkü günlük yaşamın nitelikleri buna bağlı. Yani, sezgi gücünüzü kullanamazsanız, fiziki ve zihni gerileme sürüklenebilirsiniz. Duygusal monotonluk ve bıkkınlık bedeninize yerleşmişse, ciğerlerinize giren oksijen (hava) tükenir, balonun şişirilmesine fazla gelecektir.
Çağdaş bir öneme haiz insanın iç duyguları, “kabına sığmayan” hareketliklerle doludur. Bilimsel araştırmalara önderlik edecek deneysel tipler bunlardır. Siyaset anketçileri, yaşamın basınçlarına karşı, hâlâ karşı koymasını beceremeyen insanları dinlemeyi tercih ederler.
Toplumsal öyle nazik bir denge üzerindeyiz ki, aklının “yerinde” olup olmadığına bakmadan, “yönünü” ne tarafa çevireceğini tayine çalışan insanlar görüyoruz. Zihnini düşüncelerinden arındırmakta zorluk çekenler, iç dürtülerini “müzik” sesiyle bastırmaya çalışıyor.
Eğer bir sır sayılmazsa, anketçiler için belirleyici düşünceleri sorulduğunda, beyin dalgalarına göre oluşan değişimi bilmeyenlerle karşılaşılıyor..
Kuşkusuz ideal insan tipi, inandırıcı olandır.
İnandırıcı anketçiler, yanıltıcı beyanlara “bulanık” zihinle yaklaşanları ayırt edebilmelidir.
Referandum için “acil durum” sürecinin yaşandığı günümüzde, anketçilerden ne derece yardım umulur; gerçeğini düşünmemekte hatalı olur.
Dikkatimizi bu noktaya vermişken hemen hatırlatalım:
“Dünyada Nobel Ödülü almış bir anketçi kuruluş gösterebilir misiniz?”
BİR SÖZ: “Bilgi, insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmakta korkudan kurtarır.”