İKİ MUHTEŞEM KARADAĞLI 'JUSUF KALEMPEROVIC VE MILAN ROCEN'
Balkanlarda, Adriyatik kıyısında emsalsiz tabiat ölçüleriyle donatılmış bir ülke Karadağ. Güler yüzlü ve uzun boylu insanların oluşturduğu bu müstesna coğrafyanın dört yıldan bu yana İstanbul’da fahri başkonsolosluk görevini yapmaktayım.
Bu hafta; bu ülkenin iki insanını tanıtarak günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş bir değer ölçüsünü de ortaya koymaya çalışacağım.
Adından da anlaşılacağı üzere Karadağ dağlık bir bölge. Dağların eteklerinde şekillenen kara parçaları ise Adriyatik’in sularıyla iç içe… Deniz kenarında bulunan Bar şehrinde on altı Türk aile hâlâ yaşamakta. Yugoslavya ile bir arada yaşama kararı verinceye kadar başşehir Çetince. Altı yıl önce bağımsızlığına kavuşunca bu defa başkent Podgorica oluyor. Geride kalan altı yıl içinde Türkiye’nin bu ülkede üç büyükelçisi görev yaptı. İşadamlarımızın da yatırımları her geçen gün biraz daha artan bir boyuta ulaşmakta.
Alışveriş merkeziyle başlayıp otelcilikle gelişen Gintaş ve onu demir-çelik alanında izleyerek olağanüstü çaplı bir yatırıma yönelen Tosyalı Grubu’nun yatırımları, Karadağ’da yeni iş alanlarının oluşmasını sağlarken, ülkemizin de yüzünü ağartmaktadır.
Bu özet bilgiyi sunduktan sonra burada son yıllarda tanık olduğum iki önemli alışılmadık olayı da duyurmakta yarar görüyorum.
Uluslararası sivil toplum çalışmalarından dolayı son on altı yılda dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleşen toplantı ve forumlarda sayısız düşünce ve devlet adamıyla dost ve arkadaş olma mutluluğuna erdim.
Bu dostlarımdan biri de Jusuf Kalemperovic’ti. Tanıdığımda Kalemperovic Sırbistan-Karadağ devletinin içişleri bakanıydı. Birbirimizle dost olduk. Gün geldi, Karadağ bağımsızlığına kavuştu. Kalemperovic de benden, Karadağ’ı İstanbul’da temsil etmemi istedi. Ben de bunu şeref telakki ederek kabul ettim. Bu kabul edişimden sonra bana fahri başkonsolosluk verildi. Bu münasebetle ülkenin dışişleri bakanı Milan Rocen’le tanıştım. Ve görev mektubumu O’nun elinden aldım. İlişkilerimiz o günden sonra daha da arttı.
Gerek Jusuf Kalemperovic gerekse de Milan Rocen deneyimli siyaset ve devlet adamlarıydı. Onların aracılığıyla Karadağ’ın düşünce, devlet ve siyaset adamlarıyla geniş ve çaplı ilişkiler kurdum.
Bir gün Jusuf Kalemperovic durup dururken İçişleri Bakanlığı görevini bıraktı. Sorduğumda bizlere hiç de tanıdık gelmeyen bir gerekçe söyledi. “Gençlerin önünü açmak lazım. Yıllarca bakanlık yaptım. Altmışlı yaşlardayım. Bizler kendiliğimizden çekilmezsek, gençler nasıl fırsat yakalarlar.”
Oyalanmak içinde satranç federasyonuna başkan oldu. Slovenya’nın fahri konsolosluğunu üstlendi. Oysa partisi iktidarda ve kendisi de partinin güçlü bir şahsiyetiydi.
Derken geçen hafta Dışişleri Bakanı Milan Rocen de kendi arzusuyla görevinden ayrıldı. O da aynı gerekçeyle, gençlerin önünü açmak düşüncesiyle bakanlığı bıraktı.
Bu iki dostumun da partideki itibarları tartışmasızdı. Ayrılmaları için kendilerini zorlayan siyasal ve sosyal bir gerekçeleri yoktu.
Her ikisinin de bırakma nedeni, “yeteri kadar yaptık, biraz da bizden gençler yapsın” tercihinde şekillenmişti.
Bizlere oldukça yabancı bir yaklaşım!
Gerçekte olması gereken ama bizim hiç de alışkın olmadığımız bir davranış modeli…
Belki okuyanlardan ders alacaklar çıkabilir!
Kimbilir?