CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

İKİ YOLCU

....sefer sayılı İstanbul uçağının yolcuları , terminal salonunda ter atıyorlardı. Klima
bozuktu. Salon hem sıcak , hem de havasızdı. İrili ufaklı bu yolcular bir şeyler üzerinde kavga
eder gibi konuşuyorlar, kimse kimseyi dinlemiyordu. Çarşaflı çarşafsız, şapkalı şapkasız,
şalvarlı pantolonlu, genç yaşlı, büyük küçük, erkek kadın, kız oğlan konuşuyorlardı. Bitmez
tükenmez konularda İktidar yanlıları ile muhalefet yanlıları konuşuyordu. Halbuki
Mevlana’nın da dediği gibi şu yeryüzünde söylenmedik söz kalmamıştı. Yeni şeyler
söylemek lazımdı.
Uçağa binmek üzere bekleşen yolcuların sesleri uğultu bulutuna dönüşüyor, terminali
kadınlar hamamı gibi nefes alınmaz yapıyordu.
Yolcular bayramdan dönüyordu. Salon ana baba günüydü...
“Kabin” e konulmak üzere hazırlanmış el bagajı görünümündeki çuvallarda, ana baba
teberügü bulgur, fasulye , mercimek gibi baklagiller ile arasına karışmış bulunan kayısıgiller
melül mahzun kapının açılmasını beklemekte idiler.
Bu manzaraya Tokatlı bir yolcu şöyle bir yorum getirmişti;
-Bizim orada dört bin kişilik bir ilçe nüfusu şu anda sekiz yüz kişiye düşmüş
bulunuyor...Hemen hepsi İstanbul’da...Onları İstanbul’a zahire taşırken görürsün.
Çuvallarından tanırsın. Gördüğün trafik keşmekeşinde onların da payı var !.. demişti de “
İstanbul neden düştü (?) “ sorusuna cevap bulur gibi olmuştum.
Neyse mevzumuzdan ayrılmayalım...
Durmadan konuşan yolcular yaklaşan uçak motorunun sesini dahi bastırmakta mahir
olduklarından havaalanı personeli şöyle bir anonsu Türkçe / İngilizce geçmek durumunda
kaldılar:
-...sefer sayılı İstanbul uçağının sayın yolcuları, uçağınız kalkmakta olduğundan
sayın yolcuların uçağa binmek üzere kontrolden geçmeleri rica olunur...
İşte , uçağa binmek lütfunda bulunmaları istenen bu yolcular bu anons üzerine
aralarındaki konuşmaların frekansını bir kat daha yükseltmiş idiler . Bu durum şahsi
tansiyonumu yükseltmekte; binaenaleyh başım ağrımakta idi. Bu sebeple kendimi bir an
önce açık havaya atma zaruretini hissetmiş bulunmakta idim.
“Sayın yolcular” salonda yükselen tansiyonu düşürmek üzere harekete geçerken, bu
yolculardan biri nazari dikkatimi çekmiş bulunuyordu. Bu yolcu şöyle böyle bir atmış
boylarında, boyunun yarısı yer altında bulunan ; takribi altmış beş kilo civarında olan kara
saçlı, kara kaşlı, kara gözlü, ara sıra gözlük takan kara kuru esmer bir kız idi.
Bu kız yaptığı bir eylem ile diğerlerinden ayrılıyor idi: Bunca konuşan nadan * arasında
bu eksik etek kitap okumakta idi!
Kitabın ismi ayrıca dikkatimi çekti: “ Üç Anadolu Efsanesi “... Tespitime göre mezkûr
kitabı Yaşar Kemal namında bir şahıs yazmış...
Uçağa duhul olmak üzere harekete geçerken toplumdan huruç eden takriben bir
yetmiş boylarında, altmış beş kilo ağırlığında köse sakallı , tüysüz dal gibi , tıfıl bir oğlan dahi
söz konusu kızın yanına yaklaşmakta idi...
Uçağa geçip valizimi baş üstümdeki bagaja yerleştirip koridor tarafındaki koltuğa
oturdum. Biraz sonra, önce kitaplı kız pencere tarafındaki koltuğa , daha sonra gelen tıfıl
bir oğlan ise orta koltuğa oturdu.
Bu koltuk komşuları, birbirleriyle kırk yıllık dost gibi bir konuşmaya başladılar. Hassaten
saçları diş fırçası sertliğindeki tıfıl oğlan, kara kuru kıza deyim yerindeyse mal bulmuş mağribi

2

gibi dalmış idi ki gözü kimseyi görmez idi. Kız da , gözlüğünü saçlarının üzerine, kitabını da bir
daha okumamak üzere koltuk gözüne koymuş idi.
Uçak kalkış için motorlarını çalıştıradursun, kabindeki çoluk çocuk ağlamaları , bazı
huysuz yolcuların birbiriyle yaptıkları nefis mücadelesi birbirine karışmış idi. Önümdeki
koltukta oturan başı dolaklı bir hanım teyze de bana çıkışıp ;
-Saçımı çektin durdun! diye beni azarlar idi. Ben de hanım teyzeye cevaben;
-Hanım teyze , sen zaten benim hasımım idin! işim gücüm yok senin saçını
çekiyorum , şeklinde bir karşılık vermiş idim.
Meğerse oturduğum yerden kalkmak için önümdeki koltuktan değil hanım teyzenin
saçından kuvvet almışım.
Neyse laf orada değil ; kız ile oğlanın karşılaşmaları başlangıçta Yeşilçam filmlerindeki
sahnelerine benzemiş idiyse de iri dişli bu geveze oğlan yüzünden ortamdaki romantizmin
büyüsü bozulmuş idi. Nitekim bu görgüsüz oğlan kıza yüzünü, arkasını da bana dönmüş
bulunuyor, habire konuşuyor, kız da oğlana aralıklı oğlana cevap vermeye çalışıyordu.
Kız ile oğlan arasındaki bu kurlaşmaları, ne uçak motorunun gürültüsü , ne de kabin
uğultusu kesti. İnce belli hosteslerin “ can yelekleri nasıl kullanılır, maskeler nasıl takılır,”
yolundaki uyarıları dahi arada kaynamış idi.
Velhasil hiç bir etken bu oğlanı susturamadı. Önümüzde ki koltuktaki sakallı gencin
sinirlenip oğlana ters ters baktığını dahi müşahede ettim.
Oğlan iki saatlik yolculuk boyunca durmadan , soluk almadan hiç bir kelimesini
anlamadığım eften püften bir şeylerden konuştu, sözüm ona “mevzuya” renk katmak üzere
ara sıra güldü. Kız da “ağır abla” pozlarında cevap verdi .
Yolculuk boyunca sınır krizleri geçirdim. Uçak İstanbul Sabiha Gökçen hava alanına
doğru süzülürken oğlan konuşmasına devam etti. “Kemer ikaz ışıklarının sönmesini:
müteakip valizimi kapıp uçaktan dışarı kendimi attım. Geveze oğlandan kurtuldum
sanıyordum. Yanılmışım. Çıkışa kadar, çıkıştan servis arabasına kadar , fırça saçlı oğlanı
konuşur gördüm. Oğlanda hiç bir yorgunluk emaresi bulunmaz idi.
Kadıköy otobüsü ile havaalanı yaklaşık bir buçuk saati bulur...
Maalesef önümdeki koltuğa oturan kız ile oğlan Kadıköy’e kadar konuşup birbirlerine
kur yaptılar. “Mır...mır... başım beynim gitti.
Kadıköy son durak. Onlar da indiler. Durakta 12 nolu otobüsü hayli bekledim. Bu sırada
kız ile oğlan durakta konuşmaya, arada birilerine mesaj çekmeye devam ettiler. Oğlan yerli
yersiz güldü. Kız tebessümle yetindi.
Bir süre sonra beklemediğim 12/ A ‘ya binmek zorunda kaldım. Başka otobüs yokmuş.
Otobüse kız da bindi. Oğlan Kadıköy’de kaldı...
Tansiyonum yükselmişti. Bir an önce otobüsten kurtulmak istedim. Kendimi
Karacaahmet mezarlığındaki durağa attım.
Başına iş açacağını keşfettiğim bu tüysüz oğlan vesilesiyle bilinen hep o eski meşhur
sözü hatırladım; “kız evlenene kadar , erkek evlendikten sonra huzursuzdur !..”

                                                                                                             2

<