M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

İKİNCİ NUH TUFANI (2)

Biyometrik çip ne peki?

Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen ID2020 organizasyonunda blockchain tabanlı ilk dijital kimlik tanıtılalı epey bir süre oldu. Dijital para birimi bitcoinin de altyapısında kullanılan blockchain teknolojisiyle oluşturulan kimlik, gizliliği ve güvenliği korurken aynı zamanda kişilerin her yerde takip edilmesini de sağlayabilecek.

Dünyada yaklaşık 1.1 milyar insanın kimlik veya benzer bir belgeye sahip olmadığını açıklayan Birleşmiş Milletler, özellikle mülteci sorunuyla birlikte bu konuya yoğunlaşmış ve çalışmalara başlamıştı.

 İlk prototipi tanıtılan dijital kimliklerin, kimlik sahibi olmayan kişiler için oluşturulması ve böylece bu insanların da (sözüm ona) eğitim alma, sağlık hizmetlerinden yararlanma, oy kullanma gibi temel haklardan faydalanması sağlanacak.

Organizasyonun nihai hedefi ise 2030 yılına kadar hangi uyruktan olursa olsun herkesin dijital ortamda bir kimliğe sahip olmasını sağlamak. ID2020 eğer bu hedefini gerçekleştirirse ilerleyen yıllarda, vize başvurusu gibi kişisel bilgilerimizi farklı ülkelerle paylaşmak zorunda olduğumuz durumlarda sayfalarca belge taşımak yerine sadece yetkililerin dijital kimliğimize erişmesine izin vererek işlemleri daha kolay bir şekilde sonuçlandırmak mümkün olabilecek.

Konuya ilişkin haberi; https://id2020.org/ linkinden görebilirsiniz.

Tüm bunları alt alta topladığımızda ise tablo netleşiyor;

Bir avuç yahudi pagan, 8 milyar insanla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Şimdilik virüsle korku saldılar ve pek çok ülkeyi zihnen ele geçirdiler. Bu korku imparatorluğunun gayesi “digital bir peygamber”in varlığını kabul ettirmek. 

Yabancı bir siteden aldığım yorum aynen şöyle;

“Yüce Rab, robotlar için de bir peygamber gönderir elbet. Ol der; ve o an hemen yeni nesil hyper 45 çekirdek mikroişlemcili süper yüksek frekans robot bir peygamber oluşturuverir değil mi. Yüce Rab insanlardan bıkmış; artık robotlara hitap edecek çünkü”

Küreselciler, dünyayı teslim almak için hazırladıkları projelerden biri olan ve adına “corona” dediğimiz ''covid 19''la  deneme testi yapıp dijital hayata geçiş öncesi gerekli şartları oluşturma planı yaparken olaylar kontrol dışına çıkıp bambaşka bir duruma evrilme ihtimali var mıdır bilmiyorum; ama bildiğim bişey varsa şu an sırada bu hızla yayılan virüsün aşısı gelecek gündeme.  Corona aşısı diye yapacakları aşının içinde zaten nanoçip olacak ve id2020 nin projesine uygun olarak dijital olayı başlayacak böylelikle.

Lafın özü; bu virüsün tıbbi yönü yanında 21.yüzyıl dijital dünyasının dijital kimlik, biyometrik çip,digital para gibi kavramların anlamlarını ve bu alandaki çalışmaları bilmeden yorum yapanlar havanda su dövmekle meşguller.

Yakından takip ettiğim Prof Dr. Selim Şeker "En zararlı Kanserojen Radyasyon yayan teknolojiler 3G, 4G ve 5G teknolojileridir; ülkemizde 5G’ye geçiş acilen durdurulmalıdır” diye bas bas bağırıyor ama 10 yaşındaki çocuk kadar gündem olamıyor maalesef. 

Zira koronavirüsün belirtilerinden birtanesinin solunum sorunu olduğunu biliyoruz, ancak 5G’nin 60GHz frekans bandında oksijen molekülleri ile birleştiğini ve insanlarda solunum sorunu yarattığını bilmiyoruz.

Kampanyasına imza vermek için http://chng.it/tGmS6mrn  linkini tıklayabilirsiniz.

Sonuç olarak;

Virüs vakasının ilk haftalarında “Çinliler ölsün gebersin; Doğu Türkistan’daki müslümanlara zulmettikleri icin gazaba uğradılar diyenler” bugün Umre’den dönen müslümanların da aynı kaderi paylaştığını ve dünyanın diger ucunda kesilen bir ağaçtan dahi herkesin sorumlu olduğu bir sistem içinde yaşadığını anlıyor. 

TV'lerde virüsün arka planını anlatacak düşünce kuruluşları ve stratejistler nerede, ne yapıyor bilmiyorum ama yeni dünya düzeninin dayattığı, nedenleri ve sonuçları hazırlanmış zihin istilası ve esareti üzerine düşünmek ve kafa yormak zorundayız. 

Bu salgın ne kadar can alır bilmiyorum ama https://www.infowars.com/bill-and-melinda-gates-foundation-others-predicted-up-to-65-million-deaths-via-coronavirus-in-simulation-ran-3-months-ago/ linkinde (ki haber 24 Ocak 2020 tarihinde yapılmış) öngörüler 65 milyon cana mal olacağı şeklinde. 

Peki Allah buna neden müsaade ediyor derseniz?

Bu şeytanlar batıl davalarında o kadar samimiler ki Allah onların bu samimiyeti hürmetine onlara galibiyet nasip ediyor.  Onların sapkınlıklarındaki samimiyeti dualarının kabulüne vesile oluyor.

Geçmişte insanlar ‘toplumsal bağımsızlık’ için savaşmışlardı bugünkü savaş ise artık ‘bireysel bağımsızlık’ adına ve şu an tohumundan, internetine, sosyal medyasından ekonomik baskısına kadar istisnasız herkes cephede.

İşin daha kötüsü ise bu gidişi durdurmak ve tersine çevirmek bir yana; henüz durumu doğru tespitten bile uzağız. Müthiş bir enerji var; ancak, bu enerji doğru mecralara akıtılamadığı için içten içe çürüyor ve yazık ki çürütüyor. Bir şeyler yapmak adına yola çıkanların kahır ekseriyeti ise bu kalabalığın akacağı mecralar oluşturmak yerine işin kolayına kaçıp bu kalabalığın sayısını daha da artırmaya odaklanmış halde.

Çünkü sorunumuzun, “güce sahip olamama” sorunu olduğunu zannediyor; neredeyse ikibuçuk asırdır, güce, güç üreten araçlara sahip olduğumuz zaman bütün meselelerimizi halledeceğimizi düşünüyoruz.

Çözüm ne peki?

Ölçümüz, insanın iç ve dış dünyasını anlamlandıran, hayata anlam, değer, derinlik ve ruh katan hakikat olursa başarabiliriz. Ben buna tüm zerrelerimle inanan biriyim. Zira güç ve güce tapma; sekülerleşme, konformistleşme, ruhsuzlaşmadır.

Nasıl bir hakikat?

Herkes için, her kesim için güven adası olduğumuz, olmamız gerektiği hakikati. 

Çünkü dünyayı maddî ordularla değil, ceddimizin bin yıl boyunca yaptığı gibi manevî ordularla; her hâl ve şartta hakikatin izini süren, hayatın her alanında hakikatin, adaletin, hakkaniyetin inşa edileceği, herkes için güven adası sunabilecek manevî güçle fethedebilirsiniz. 

İşte bu yüzden muhtaç olduğumuz bu hakikate ulaşmanın, bu sürece dur demenin yolu;  toplum, coğrafya, inanç ve kültür karşısında özne olduğumuzun farkına varıp yeniden sorumluluk almaktan; birlik, kardeşlik ve bütünleşme ortamını korumak ve pekiştirmekten; farklılıkları kaşımamak, asgarî müştereklerimiz üzerinde yoğunlaşmaktan geçiyor. 

Çünkü; içinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız. Tanıyamadığınız bir çağı hem değiştiremezsiniz, hem de değiştirme iddiasında bulunamazsınız. Bunun için de çaplı insan yetiştirmeye, insan yetiştirebilmek için de güçlü, köklü, ufuk açıcı eğitim modelleri inşa etmeye; toplumun suyun kaynağındaki gibi bir manevi zihne, zemine ve zamana kavuşması için gecelerimizi gündüz etmeye ihtiyacımız var. 

(BİTTİ)

<