İLK SÖZLEŞME
İlk sözleşme Allah ve Adem ile eşi Havva arasında yapıldı.
Araf suresinin 19. Ayetine göre bu sözleşme huzurlu bir ailenin, mekanın çerçevesini çizmişti.
Buna göre, Adem ile eşi Havva cennette oturup diledikleri meyveleri yiyecekler, ancak yasaklanan o “ağaca” yaklaşmayacaklardı.
Adem ile Havva , verdikleri söze rağmen şeytanın iğvasına uyup yasak ağacın meyvesinden yediler. Bunun üzerine edep yerleri açıldı. Bunun üzerine utanıp yapraklarla örtünmeye çalıştılar.
Bunun üzerine her şeyi bilen ve gören Allah onlara şöyle seslendi:
“Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Ben size, şeytan sizin için açık bir düşmandır demedim mi?” dedi.
Dediler ki: “Ey Rabbimiz, benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız.”
Buyurdu: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde belirli bir süreye kadar mekân tutmanız ve nimetlendirmeniz öngörülmüştür.”
Buyurdu: “Orada hayat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız.”
İlk ebeveynimizin taraf olduğu ilk sözleşme işte böyle bozulmuştu…
Kur’an’ın aksine Tevrat’da, İncil’de sözleşmenin bozulmasına sebep olan Havva annemiz idi. Havva şeytana uyarak cennetten kovulmuştu.
Bu sebeple Batı medeniyetinde , kadın ilk günahın sebebidir ve sicili bozuktur.
***
Bugün bir İstanbul Sözleşmesi üzerine konuşuyoruz…
Kadın üzerine konuşuyoruz.
Bu sözleşmenin tarafları ise devlet ile kadın …
Şimdi Devlet, tarihi bağlamı içinde kadın ile erkeği birbirinden uzaklaştırarak ailenin zarar görmesine yol açıyor.
Halbuki ilk sözleşmede Allah , erkek kadın ayırt etmeksizin insanoğlunun serbest iradesiyle helal ile haramı seçme hak ve yeteneğine sahip olduğunu belirtmişti.
İlk sözleşme hükümlerine baktığımızda son sözleşmelerin ne kadar geride kaldığı ve insan fıtratına ne kadar ters düştüğü görülüyor.
Nitelikleri gereği 6284 sayılı Kanun ile bu kanunun uygulama sınırlarını çizen İstanbul Sözleşmesi ,aile içindeki olayları düzenlemeye çalışırken kadın ile erkeği karşı karşıya getiriyor. Devlet kadını koruyayım derken, aile içinde huzursuzluğa sebep oluyor. Kadın erkeği, erkek kadını suçlama durumunu düşüyor.
Kısacası aile zarar görüyor, parçalanıyor. Halbuki aile kadın ile erkeğin örtüsüdür, mahremidir. Bu mahremiyet zarar görüyor.
Allah, helaller ile haramları göstermiş, aileye mahremiyetine uygun olarak helallere uyma halinde huzur bulacaklarını , haramlardan kaçınmama halinde ise zalimlerden olup, azap göreceklerini belirtmişti.
Nitekim aile mahremiyetine saygının , insana saygının tarihi genel akış içindeki seyri belli bir disiplinin sağlandığını da gösteriyor. Bu disiplin içinde erkek ve kadının medeniyetin temel taşlarını birlikte döşedikleri görülüyor.
Bugünkü sıkıntının sebebi, kadın ile erkek arasındaki cinsiyet , fıtrat farkı değildir.
Bugünkü sıkıntı, bütün insanlığın felaketine yol açacak , insanı insana kulluk etmeye, zalimlerden olmaya iten kötü sistemlerden kaynaklanmaktadır. Ailedeki, kadın ile erkek arasındaki çatışmanın asıl sebebi kötü ekonomik sistemlerdir. İnsan fıtratına ters, maddi değerleri yücelten eğitim modelleridir.
Kadını da erkeği de huzur içinde yaşatacak olan insani değerlerdir. İnsana saygıdır. Bu da helallere uyup haramlardan kaçınmakla mümkündür.
Huzurun çatısını, İstanbul Sözleşmesi çatamaz. Bu sözleşmede, kavga, ötekileştirme, aşağılama , nefret dili vardır. Bu sözleşmede ailenin çatısı hasarlıdır, tuğlaları kırıktır.
Bu sözleşmenin ruhu yaralıdır.