İLK TÜRKÇE KUR'AN...
İLK TÜRKÇE KUR'AN...
Evimizde daima Yüce Kur'an bulunur. Hem de süslü ve de güzel! Bununla devamlı göğsümüz kabarır, kitabı orta masanın üstünde veya duvarda asılı bulundururuz. Ancak Kur'an’ımız dini bir kitap olmaktan ziyade bir süs yerine geçiyor maalesef..
Çünkü hiç birimiz Arapça bilmiyoruz. Yüce Allah'ın ayetlerini çözmememiz ve tatbik etmememiz için binbir bahane ile Türkçe okunmasını engellemeye çalışıyorlar.
Veya bilerek, bilmeyerek üstü örtülü arabizm etkileri mi acaba?
Din beraberin de, Arapça dilini de zorlamak mı? Dinin beraber getirdiği dil'den sonra sırada gelenekler de mi ?
Her şey yavaş yavaş sabırla test ediliyor.
Bunları iyi analiz etmek gerekiyor sanırım.
Şimdi tarihten alıntılar ile başlayalım :
ATATÜRK Dolmabahçe'de ilk Türkçe Kur'an’ı nasıl okudu ?
Türkçe din ilk defa Mübarek Kadir Gecesi okutturuldu.
Buna böyle başlamıştı: Dolmabahçe Sarayının büyük muayede salonunda, saz takımı toplanmıştı. Kanuni Mustafa, Mısırlı İbrahim, Nobar, Hafız Kemal, Hafız Rıza, Hafız Fahri, hep orada idik. Atatürk, bir imtihan ve tecrübe yapmağa hazırlanmış görünüyordu. Elinde, Cemil Said’in tercümesi, Türkçe Kur'an’ı Kerim vardı.
Evvelâ Hafız Kemal’e verdi okuttu. Fakat beğenmedi:
---- Ver bana.. Ben okuyacağım.. Dedi.
Hakikaten okudu amma, hâlâ gözümün önündedir; askere kumanda eder, emirler verir gibi bir âhenk ve tavırla okudu. Bunun da farkına vardı.
Elhamı sıra ile dolaştırmaya başladı. Hafızlara birer birer okutuyordu.
Solunda Hafız Kemal, sağında ben vardım. Hepsi okuduktan sonra, sıra bana geldi. Hiç unutmam, Elhamı, ötekilere verdiği gibi kapalı değil, açmış, evvelden tespit ettiği anlaşılan sayfanın alt kısmını göstererek:
---- Bu işaret ettiğim Âyeti okuyacaksın! diye vermişti. Baktım, Nisa süresinin 27 nci ayeti.. Okumağa başladım :
<< Vâlidelerinizi, kızlarınızı, hemşirelerinizi ve birader veya hemşirelerinizin kızlarını, süt ninelerinizi, süt hemşirelerinizi, kadınlarınızın validelerini, tahtı nikahınızda bulunmuş kadınların vesayetinize verilmiş kızlarını tahtı nikâhla almak size haramdır. Yalnız birlikte yatmadığınız kadınların kızlarını almakla hiç bir günah yoktur. Kendi oğullarınızın zevcelerini ve iki hemşireyi nikâh etmeyiniz. Lâkin bir emri vâki olmuş ise, Allah gafur ve rahimdir.>>
****
Süleymaniye’de Okunan İlk Türkçe Hutbenin Hikayesi :
Atatürk :
---- Haydi bakalım,,, Türkçe hutbeyi de Süleymaniye Camiinde mukabele oku! Ama, okuyacağını evvela tertip et, bir göreyim... dedi. Yazdım, verdim, beğendi fakat :
----- Paşam, bende hitabet kabiliyeti yok. Bu başka iş hafızlığa benzemez. Dedim.
----- Zarar yok ... Bir tecrübe edelim.. Buyurdu.
Bunun üzerine tekrar sordum ;
----- Hutbeye çıkarken sarık saracak mıyım?
----- Hayır sarığı bırak...Benim gibi baş açık ve fıraklı !...
Ne diyeyim, inkilap yapılıyor, peki dedim.
O gün hıncahınç dolu Süleymaniye camiinde cemaat arasına karışmış yüz elli de sivil polis vardı.
Bu tebdirin isabetli olduğu da çok geçmeden anlaşıldı.
Ben Türkçe hutbeyi okur okumaz, kalabalık arasından, bilâhare Arap olduğu anlaşılan biri, sesini yükselterek :
----- Bu namaz olmadı!... diye bağırdı.
Fakat, çok şükür, itiraz eden yalnız bu Arap’tı. Onu da , derhal karakola götürdüler.. Ve tabii benzettiler..
( kaynak : Sadettin Kaynak )
******
Görülüyor ki : Bütün Türkler kendi kendilerine okuyup anlayabilsinler diye Kur'an gibi büyük bir kitabın kapılarını arkasına kadar açmak maksadını beslemiş olan Türk Cumhurreisi gibi bir devlet adamına, bir şey söylemeğe kimin hakkı vardır? Şüphesiz ki ; hiç bir kimsenin !
Gazi maksat ve gayesi çok yüksek olan dini bir inkilap başarmıştır. Kim ne derse desin tarihte Luther ve Wycliff gibi yüce din atalarından daha üstün bir şeref ve mevki vermiştir. Büyük usta kalem Engin KÖKLÜÇINAR'ın dediği gibi yok mu bir babayiğit bu inkilabı yapacak..
Türk için yararlı olan şeyler arşivde kalmamalı...
Tanrı Türkü Korusun.
Sevgi ve Saygılarımla.