SEZGİN BİLGİÇ

SEZGİN BİLGİÇ

İnkilisçe…

Şükürler olsun “inkilisçemiz” orta, diğer bazı yabancı diller ise başlangıç seviyesinde. Olsun buna da şükür…

Yıl sanırım 2014 ya da 2015, Umman’dayım. Türk iş insanları ile birlikteyiz. Bize ayrılan otobüse bindik. Ön koltukta vatandaşımız oturuyor. Engin yurtdışı tecrübesi olduğu özgüveninden belli olan beyefendi şoföre :

“ĞHO HOTEL ĞHO HOTEL!” diye selendi. Beyefendinin yanında oturan daha genç ve yolun başındaki yoldaşı heyecanlandı:

“Ağabey senin inkilisçen varmış ya? Bayağı da iyi maşaallah” dedi. Belli ki hem gurulanmış hem de sevinmişti. Inkilisçesi ya da bir yabancı dili bu kadar iyi olan bir yol arkadaşı var artık rahat rahat çarşı pazar gezebilir pazarlığını da alışverişini de  yapabilirdi…

Şoföre direktifi ustaca veren beyefendi ise genç arkadaşından aldığı övgü dolu yoruma gizliden gururlanarak yanıt verdi:

“Lisede benim kıramarım 10 udu…”

Bu anekdotta birçok üzücü nokta var… 

Birincisi;

Eğitim sistemimizin bize neden en azından bir yabancı dili tam  öğretemediğini anlayamıyorum bir türlü. Fakirlik ve yokluk içinde hayatta kalmaya çalışan birçok ülkede, şantiye işçisinden bakkalına kadar yabancı dil konuşma-anlaşma oranı bizden kat kat fazla maalesef… (Aman durun! Turizm sektörünü hiç karıştırmayın…)

Bir diğer üzücü nokta ise -belki de en kötüsü- bazılarımız (bazen ben de)  galiba bilmediğimizin bilinmesini de istemiyoruz, kendimiz de bilmek istemiyoruz. Toplumda bu davranışı çok defa gözlemlemişizdir. Bunun sosyolojide bir karşılığı olmalı muhakkak.

Bu yazıyı okuyanlardan bazıları “Otobüs otele vardı mı kardeşim sen o nu söyle!” diyecek belki. Ben o an otobüsten indim. Otele ulaştı mı? Ulaştığını öğrendim, ama ben bir daha aynı otobüse binemedim.

<