İnsan denilen yaratık
Çıplaklar tutucu imişler. Mavi tur kitlesi olarak yola çıkmışlar. Her yıl Mayıs ayında geziye çıkan bir
kitle. Sonradan kendilerine firenkçe isimler bulmuşlar. Nudist ve Naturalist gibi iki kelime. 2004 yılının
Ağustos ayında da Didim’de bir köyde tatil yapmışlar. Natural olanlar sağlık ve rahatlık için çıplaklığı
seçiyormuş, nudist olanlar ise irade ile çıplaklığı seçmekmiş. Çocuklar da bu çıplaklar arasında çıplak
olarak bulunuyorlarmış. Nudistler kadın ise tek veya çift olarak katılabiliyor, ama tek erkekler
katılamıyormuş. Bunu, tutucu tarafları olduğu için yapıyorlarmış. Cinsel sapkın değillermiş. Sapık
ilişkilere geçit yokmuş. Herkesin mutluluğunu düşünüyorlarmış Kitle içinde çok katı ilkeleri varmış.
İnsan denilen yaratık böyle bir şey. Ne yükselmekte, ne alçalmakta sınır tanımaz.
Xxxx
Muharrem ayı geldiğinde bir suni heyecan başlar Müslümanlarda. Aşure adı verdikleri 10 hububattan
kardıkları tatlıları birbirlerine ikram ederler. Kimileri 10 gün, kimileri sadece son üç gün, kimileri de
tek gün oruç tutarlar. Muharrem ayı, Hicret edişin ilk ayıdır. Yıllar sonra bu tarih başlama noktası
sayılarak bir takvim geliştirilmiş ve adına da Hicri takvim denilmiş. Mekke’den Medine’ye gitmek
mecburiyetinin tarihidir Hicretin tarihi. Daha sonra dini inancı, daha çok da siyasi kabulleri yüzünden
vatanı terk etmek zorunda kalanlar da Peygamberin mecburi sünnetini yerine getirdiklerine inanırlar.
Ama onları gitmeye zorunlu kılanlar da ‘Hayır onların ki hicret değil, kaçış’ derler. Mekke’de kalanlar
da Medine’ye gitmek zorunda kalanları ‘Kaçtılar’ diye tanımlamışlardı. Evet, hicret hayati tehlike
karşısında bir kaçıştır.
Xxxx
Eleştiri, kılasik kelimeyle tenkit bir iş yapanların hiç sevmediği bir davranış biçimidir. Tenkit etmekte
bir üstünlük duygusu var. Tenkit eden kişi, tenkit ettiği üretimi yapanları aşağılar. Menhus, şeytani bir
hazzı vardır. Ama bunu hayra, iyiliğe, güzelliğe, verimliliğe çevirmek mümkündür. Eser verenler,
üretim ve iş yapanlar, tenkitlere kulak verirlerse her gün bir eksikliklerini gidererek mükemmele
ulaşırlar.
Eleştiriden rahatsızlığını ifade etmek için yazanlar, cevap vermek için uğraşanlar, güç ve zaman
kaybederler. Bunun yerine eleştirileri okuyup geçmek ve yüzde iki bile isabetlisi varsa ona gereken
düzeltmeyi yapmaktır.
Eleştiren insanlar her şeyi çok iyi biliyor demek değildir. Eleştiren insanın görgüsü, tecrübesi, izlemesi
fazladır ve kimi zaman da mantığı çok güçlüdür. Kendimden söz edersem, eleştirilerimi çok bilgimle
değil, mantığımla yapıyorum. Beni en çok rahatsız eden mantıksızlıktır. Bir mantığı olan her şeyi
beğenirim.
Xxxx
Rahmetli Mustafa Miyasoğlu, köklerini yitirmek başlıklı yazısında çok önemli bir eksen kaymasından
söz ediyor. Aydın olduğunu, halktan üstün olduğunu, herkes gibi olmadığını sanan okumuş kesimin
mensuplarının kendi milleti içinde bir yabancı gibi dolaştığını anlatıyor ve merhum Cemil Meriç’ten
düşüncelerle bunu misallendiriyor. Batı irfanının istila ettiği beyinlere sahip olanların tarihi şuurundan
kopmakla kalmadığını, aynı zamanda imanından, dininden, öz varlığından da uzaklaştıklarını anlatıyor.
Takıyeyi, olduğundan başka, beklentilere cevap veren nitelikte olmaya özen göstermek şeklinde kendi
olmayan, kendine yabancı, sahte, ayakları yere basmayan kişi gölgeleri olarak yaşayan zavallılar etrafı
doldurmuş durumda.
Xxxx
D. Mehmet Doğan şimdi yasaklı bir gazetede Türkçe Sözlük kitabıyla ilgili yazısında Türk Dil
Kurumu’nun sözlük hazırlamasına çok bozuluyor oluşunun sebeplerini anlatıyor. Devletin üretmek ve
hizmet alanından uzaklaşması gerektiğinin gerekçelerini sıraladıktan sonra, sözlük, kamus, lügat
hazırlama işinin de kendisine bırakılmasını sağlık veriyor. Fonksiyon ve anakronizm gibi firenkçe
kelimeleri de kullanıyor sözlük ustası.