İNSAN MI EŞYA MI?
Bitmeyen ölümler... Sel olan gözyaşları... Arkası kesilmeyen tabutlar... Ağıtlar, ilahiler... Girilemeyen vatan parçaları, adım atılamayan sokaklar... Başı sonu olmayan göçler... Hicran üstüne hicran... Kimine göre savaş, kimine göre terör... Yıkılan ümitler ve sönen ocaklar arasında bir kurtarıcı el arayan binler...
Bu bizim vatanımızdır. Gözyaşları bizim. İlahiler de bizimdir. MEDET YA RESULALLAH MEDET nidaları da bizim.
Bu insanlar bizim Allah'ım.
İhanetler bitmiyor. Anadolu kana bulanmış. Her gün tekbirlerle Hak yoluna uğurlananlar yüreğimizi çok daralttı.
Bu nasıl bir beladır ki başımızdan gitmiyor. Ne iç mihrakların ne dış destekçilerin şehvete dönüşen düşmanlıklarında azalma var. Kuantum teorisi "Tüm kâinat insanın içindedir. İnsan da o kâinatın içindedir." söyleyişini bilimsel olarak dünyamıza aktarmaktadır.
Savaşlar bütün insani değerleri biçiyor, geriye ne kuantumun görüşleri kalıyor ne insan sevgisi... Geriye gözyaşı, ölümler kalıyor. İyi de Tanrı parçacığı olan insan nasıl oluyor da demokrasiden söz edip de yöneticiler tarafından eşya muamelesi görüyor? Kesiliyor, biçiliyor, yerlerde sürükleniyor. Bir hiç uğruna sövülüyor, dövülüyor.
Türkiye, 12 Eylül döneminde bütün bu kötülüklerin, çirkinliklerin, vahşetin, barbarlığın, ilkelliğin, acımasızlığın, hoyratlığın örneklerini yaşamıştır. Darbeyi yapanlar kendi ölçülerine göre düşünmeyeni lanetledi, dışladı. Yetinmedi hapislerde çürüttü.
Feyzî-i Hindî "Eğer içinde Tanrı'nın ışığı yanıyorsa, sen tanrıların soyundansın. Böyle değilse eğer, sen gübresin." diyerek haykırıyor. Dünyanın çok yerinde olduğu gibi toplumumuzun birçok yerlerinde gübreleşme, çamurlaşma, insanlıktan kopma doludizgin gidiyor.
PKK da, PYD de, IŞİD de, geride kalan adlı adsız belalar ve daha ne kadar insan kasapları varsa tümü de Türkiye'nin üzerine çullanmıştır. Stratejik dostumuz olduğunu ısrarla yineleyen Amerika bu teröristlere her türlü maddi ve manevi yardımı yapmaktan geri durmuyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusudur. Ancak enseyi karartmağa gerek yok bu terör pisliklerinin tümü de yer ile yeksan olacaktır.
Bizler iki binli yılları sevgi ve barış yılı olacak diye hayal etmiştik. Olmadı. Sevgi damarları bir bir yok olmaktadır. Görünen o ki küçük hesaplar, adı, bayağı düşünceler, sonsuz ihtirasların imansız izansız hamlesi ve hamlığın dik âlâsı giderek çoğalıyor ve hayvansal dürtülerin çarpıklığı yaşamı yönlendiriyor. Dahası doyumsuzluk ve vicdansızlık doludizgin gidiyor. Siyasetin maddi ve manevi sıkıntıları yanında, bir de emperyalizmin fitne, fesat elleri Anadolu'yu karıştırıyor. Dünya hâkimiyetinden vazgeçmeyenlerle, Tanrı İmparatorluğunda ısrarlarını sürdürenler değişik enlem ve boylamlarda kargaşalar ve savaşlar çıkarmaktadırlar. Kısacası dünler içindeki her şey benim olmalıdır anlayışı sürüp gitmektedir.
Verilecek cevabımız vardır. Bizler için Kurtuluş destanımız mazi olmamıştır. O bizim ülkümüzdür. Yeni baştan yaşatırız. İyiliğin, güzelliğin, şefkatin, sevginin, merhametin ve adaletin destanlarını bir kere daha yazarız.
Kitaplar insana tanrı parçacığısın diyor ama duyan yok. Halkı bizden sizden diye bölen siyasi iktidarların varlığı toplumların talihsizliğidir. Dünyamız bütünüyle tam bir çöküntünün içindedir. Gözle görülmeyecek kadar küçük, mini minicik bir kurt yedi buçuk milyar insana diz çöktürttü. Evreni kuşatmaya çalışanlar şaşkın. Aklın ve bilimin enginliğinde yeni ufukları aralayanların muhterislere yaptıkları uyarılar tarihe not olarak düşüyor. Sevgi pınarları kurumayanlar, acıların ve ölümlerin üzerine doludizgin gidiyorlar. Ve yarınların aydınlığının kalbi ve aklı bilimle aydınlanmış olanlarla gerçekleşeceği giderek kesinleşiyor.
Yarınlar bugünlerden daha güzel olacak ve insan yine evrenin efendisi olarak selamlanacaktır.