İNSAN OLMAK
BARDAĞIN DOLU TARAFINA BAKIN
Dünya’ya elimizden geldiğince olumlu bakmaya çabalayalım. Dilerim, Rabbim herkese Dünya hayatında da huzur, ümit ve iyi geçim nasip eder. Esas olan ise, ahretimize güzel ve temiz bir iman ile gitmektir.
Hayat çok uzun değil, tahsil hayatınızdaki günlerinizi hatırlayınız. Mutlu, şen ve şakraktınız. Bütün sevdikleriniz hâlâ hayatta idi. Hayata sıkı sarılmıştınız. Ümitleriniz, beklentileriniz, umutlarınız vardı. Bunların bir kısmı gerçekleşti, bir kısmı olmadı.
Hz. Peygamber, çok yardımda bulunamayan Hz. Ali’ye şöyle buyurdu: “Tebessüm et, bu da sadakadır. Bununla mutlu olursun.” dedi.
Önümüzdeki yarısı boş, yarısı dolu olan bardağın dilerseniz “Bu bardağın yarısı boş”, dilerseniz de “Bu bardağın yarısı dolu.” diyebilirsiniz. İkisi de doğru, ancak, dolu tarafı gördüğünüzde olaya olumlu bakmış olursunuz. Bu böyle devam eder.
Elbette olumlu bakışı kıran, hakikatten fitne ve kötülük düşünen insanlar olabilir. Buna şaşırmayın. Hangi peygamber bunlara muhatap olmadı, sıkıntı ve çile çekmedi? Hangi kutsal kitap yüzde yüz kabul gördü? Neticede melek var, iyiliği fısıldayan, şeytan var, kötülüğe başkanlık eden. Herkes, yaradılış ve karakterinin gereğini yapıyor. Hayatın bir parçasıdır bu.
Ama inanın, aydınlık, güzellik, iyilik ve erdem, kötülük ve çirkinliği mutlaka yenecektir. Siz yeter ki her ayrıntıdaki güzelliği görün.
Ne güzel söylemiş YUNUS EMRE;
“Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için,
Dost'un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim”
[YUNUS EMRE]
Ne yazık ki doymak bilmeyen ihtiraslarımız, ucu bucağı olmayan hayallerimiz, yaşadıklarımız ve elimize olanlar bizi mutlu etmiyor, aksine “Gözünüzün üstünde kaşın var” diyerek silaha sarılarak, ya da durup dururken mutsuzluğa kapılıp, ruhsal bunalımlara sebep olunuyor.
Dünyanın en çok öfkelenen, en az tebessüm eden insanları olarak, gazete sayfalarından eksik olmayan cinayet, intihar, katliam haberlerini artık tabi karşılıyoruz.
Ruh-beden, ölüm-hayat, Ahiret-Dünya. Birini ancak diğeri ile anlıyoruz ve anlamlandırıyoruz. Ne mutlu, dengeyi bozmadan yaşayabilene!
İlla bir tercih mi, ebedi olana olmak teveccüh?
Gelin bunun derdi ile ölümsüzleşen YUNUS EMRE’ye kulak verelim.
“Her kim görür yüzünü, unutur kendi özünü (…)
Ölmekten ne korkarsın, korkma ebedi varsın.
Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.”
SİMGE
Yaşlı adam ve torunu kulübenin önünde oturmuş, az ötede birbiri ile boğuşan iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı. Çocuk kendini bildi bileli, o köpekler dedesinin kulübesinin önünde boğuşurlardı.
Çocuk kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin siyah ve beyaz olduğunu anlamak için dedesine sordu;
Yaşlı dede “Onlar,” dedi “Benim için simgedir, evlat.”
Çocuk; “Neyin simgesi?” diye sordu.
“İyilik ve kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe, ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”
Çocuk sözün burasında “Mücadele varsa kazanan da olmalı” diye düşündü ve sorulara bir yenisini ekledi;
“Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
“Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!”
Hayatın her bir kademesinde, başımıza gelen hadiseler, yetişmemize, olgunlaşmamıza, zemin hazırlarken, bir sonraki adımda olayları da tayin etmede bize öngörü oluştururlar.
İnsan insan olalı, biraz da bu şekilde öğrenmektedir. Ancak yaşadıklarımızdan ders almayanların aynı hatayı defalarca yapanların sayısı da oldukça fazladır. Bu insanlar hem çevrelerini, hem de kendilerini mutsuz ederler.
Kuşku duymak, araştırma ve düşünme olmuştur. Kişinin eğitim sonrası elde ettiği bu hasletleri çekinmeden kullanması için gereken tek şey ise cesarettir.
Eğer insan gereken cesareti gösteremez ise, öğrendiğini sandığı şeyler birer kelimeden ibaret kalacaktır.
HAFTANIN SÖZÜ
“Hayatın kötü günleri de olmalı ki, insan dayanıklılığını ve cesaretini gösterebilsin.”
Sağlıcakla kalın.