İNSANIN ' SON'U YOKTUR…
Son oyununu 11 ocak günü Üsküdar Müsahipzade Celal Tiyatrosunda seyrettim. Yazan yöneten Özgür Kaymak, bir başka oyun üzerinde çalışırken , bu ‘’Son’’ oyun doğmuş.
Son, yazarın ifadesiyle ”gerçekleri unutmaya başlayan insanları “ anlatıyor . Bu insanlar kağıtlarla yok olan geleceklerine ağlıyorlar,,,
Güzel olan her şeyi yok etmek isteyen ‘birileri’ insanları birbirinden uzaklaştırmak için sistemlerini devreye sokmuşlar. Son, sorguluyor: Bu evrensel zulmü ,kim ,neden yapıyor?...
Sanatçılar, özel kişilerdir. Yaptıkları işler anlaşılmak ister. Emekleri için saygı ister. Duyguları incelmiştir. Bu oyun da büyük bir ekiple ete kemiğe bürünmüş. Emek sarfedilmiş.
Ne var ki, 1 saat 50 dakikalık bu oyuna kendimi tam anlamıyla veremedim. Kavrayamadım.
Olay, bir yer altı sığınağında geçiyor. Kağıt hurdalığında ,hurda haline gelmiş paçavralar içindeki kimliksiz insanlar , anlaşılmaz bir şeyler anlatıyorlar…Bunlar ’ post –truth’,yani gerçek sonrası konuşmalar…
Herkesin kaybetmiş olduğu bir zaman diliminde sistemin bekçileri ile sistemin köleleri karşı karşıya geliyorlar…
Bir gün dünya bu savaşlarda paslanmış hurda bir topa dönebilir,insanlar paçavralar içinde amaçsız orta yerde kalabilir mi? Bu şizofrenik durum belki romanlarda, çizgi romanlarda , bilim kurgu filmlerinde mümkün. Gerçek hayatta ise böyle bir öngörü fanteziden ibarettir.
Çünkü ‘insan’ın ‘son’u yoktur !
O mutlaka bir çıkış yolu bulacaktır. Rejimler,sistemler değiştiriyor. İç dünyayı ve dış dünyayı değiştiriyor. İnsan bir durum değil bir “süreç”tir.
Bence sanatçı ne kendini ne de seyirciyi zorlamalı. Yan koltuktaki yaşlı adam oyun boyunca derin bir uykuya dalmıştı. Bira ilerideki çizgi roman okuru genç hiç alkışlamadı. Oyun boyunca bazı seyirci birkaç kere ha.. ha.. ha… şeklinde güldü.
Oyunun ilk günü olması nedeniyle ekibin tümü seyirciyi selamladı. Seyirci ayağa kalkıp tüm ekibi alkışladı.
Ben mi ben oyunu beğenmedim. Bu entelektüel mırıldanmalardan hoşlanmıyorum. Sanatçı bence oyunun hamurunu bu topraktan alıp hikayeler anlatmalı…