İNSANLIK DRAMI
Oysa güzel şeylere ne kadar gereksinimimiz var...
Olmuyor işte. Tesadüfen yaşıyor gibiyiz. Trafik kazaları gibi iş kazaları da çoğalıyor. Bir de giderek yoğunlaşan cinnetler.... Türkiye'de en ucuz şeylerden biri insan mı acaba diyoruz. Oysa Hintlilerin felsefik ve mistik kutsal kitapları upanişadlarda insana "Sen Tanrısın." denmiş.
İslam'da olduğu gibi Hristiyanlık'ta da insan, dünyanın efendisidir. Bu insanlık suçu değişik sebeplere bağlansa da esasında insancıl düşüncelerin ve insan sevgisinin yok olmasının sonucudur.
Anayasaya göre sosyal hukuk devletiyiz ama uygulama yer yer bu anlayışın dışındadır. Yine kimi kişilerce insan insanın kurdudur ve yine büyük balıklar küçük balıkları yutarlar.
Hele rant ekonomisinin geçer olduğu bir ortamda ne merhamet ne de şefkatten eser vardır. Ve vefanın sıcaklığını kimseler hissetmez.
Trafik insanları dev gibi yutuyor.
Devlete, işverenlere, işçilere, topluma ve bireylere düşen sorumluluklar vardır. Unutulmamalıdır ki çağ İNSANLIK çağıdır. Tanrılar çağı da kahramanlar çağı da geride kalmıştır.
Edebali, "Kutsal olan devlet değil insandır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." demiş “İbn-i Haldun "Her insan bir Devlettir." sözlerini söylemiştir.
Ama ne yazıktır ki bugün bazı kişilerce refah amaç, insan da araçtır. Bu fikre sahip olanlar teknolojinin öne çıkmasıyla insanın değer kaybedip gerilere düştüğünü savunmaktadırlar. Oysa Sokrates "Her şey insan içindir." sözlerini asırlar önce söylemiştir. Hacı Bektaşi Veli Hazretleri de "Her insan okunacak bir kitaptır" buyurmuş.
Çağlar boyu verilen savaşlar devletin öncelikli görevinin yaşama hakkını sağlamak olduğunu ilan etmiştir. Bunun teoride kalmaması yaşamın bütününde sürdürülmesi asıldır. Bugün yüreklerimiz kanayarak söyleyebiliriz ki tersane sahiplerince uygulanan taşeron sistemi fevkalade ilkeldir. Savunulacak hiçbir yönü yoktur.
Sizler istediğiniz kadar "Vatandaş, vergisini verendir." diye yazınız. Maliyede kaydı bulunmayan işletmeler... Sosyal sigortalardan haberi olmayan iş yerleri... Böylesine bir sorumsuzluğun olduğu yerde iş kazalarının olmaması düşünülebilir mi? Dehşete düşmemek için insanın ya deli ya da bir başka şey olması lazım.
Gel de "Bir garip öldü diyeler / Kırk günden sonra duyalar / Soğuk suyla yuğalar / Şöyle garip bencileyin." deme. Hüzün de, gözyaşı da, acılar da çağdaş devlet olamamanın üretimleridirler.
Buna kader denemez. Uygarlık, insana verilen değerle ölçülür. Önemli olan pür insandır. Parasız, pulsuz, mevkisiz, ünsüz... Sadece ve yalnızca insan.
Buna "Sen hiçbir tedbiri almamışsın. Saldık çayıra, Mevlâm kayıra, misali davranmışsın. Bu nedenle de günah da suç da sende." denir. Önemli olan az devlet çok hukuk anlayışını gerçekleştirebilmektir. Adaleti gerçekleştiren uygar toplumu yaratmak doğanın insan toplumuna verdiği en zorlu ödevdir.
Dünyanın her yerinde iş güvenliği şu dört esasa dayanır:
1. Aklıselim ile hareket etmek
2. Sorumluluk duygusuna sahip olmak
3. Dikkatini işine vermek
4. Güvenliği sağlayacak kurallara uymak
Bunlar çalışanların uyacakları kurallardır.
İşverenler ise öncelikle işyerlerine sosyal ölçüleri getirmeliler, iş başında eğitimi sağlamalılar ve çalışanların kendileri gibi bir insan olduklarını unutmamalıdırlar.
Müfettişler de kendilerini geliştirmelidirler.
Bunların yeterli olduğu söylenemez. Çağdaş toplumlarda bireylerin sorumlulukları vardır. Devlet, birey içindir anlayışına bir gün geliriz ümidiyle yaşam şevkini diri tutuyoruz. Toplumun uyarı görevi vardır ve devletin insan sağlığına, iş yeri emniyetinin sağlanmasına önem vermesi kaçınılmazdır.
Bunu anlamak, bunu normal karşılamak, bunda ne var canım demek...
Mağara dönemine dönmek gibi bir şey.
Bir kişiyi öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibiyse eğer, bir insanın ölümüne seyirci kalmak da insan olmaktan uzaklaşmaktır.