M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

İRADE KRİZİ (Kadın Cinayetleri) - 2

Bu sayede seçici dikkatimiz ve algılarımız sadece kötü olanı ayıklamaya programlandığı ve sadece kötülükten ibaret bir dünya gözümüze ve zihnimize sokulduğu için, günün hiç de azımsanmayacak bir kısmını çözüm için veya değiştirmek için hemen hiç çaba sarf etmeden sadece yakınmaya veya eleştirmeye ayırıyoruz! 

İçinde yaşadığımız dünyanın bu karanlık ve kötücül resmi bizim iyilik hislerimizi törpülüyor çünkü ve bizi eyleme geçmekten alıkoyuyor. Büyük eylem adamlarının, tarihe adını yazdıranların, haksızlığı eliyle ve diliyle değiştirebilenlerin iyiliği beslemeye adanmış insanlar olduğunu yazık ki unutuyoruz

Çabanın, diğergamlığın, bir başkasının acısıyla kanamanın olmadığı bir dünyada doğal olarak hem iyilik, sevgi ve güzellik anlamını kaybediyor, hem de insana anlam veren istikrar sunan değerlerin parçalandığı ve artık her şeyin değerinin değil fiyatının olduğu bir çağda ait olacak yer bulmak da zorlaşıyor. 

Kim bilir, belki de bu yüzden ümidimizin kandilleri yavaş yavaş sönmeye başladı ve biz gözlerimizdeki merhamet buğusunu eş zamanlı olarak kaybetmeye başladık. 

Her şeyin giderek kirlendiği ve hesapçılığın geçer akçe olarak görüldüğü bir dünyada ‘yaşlı’ diye tabir ettiğimiz altmış beş yaş üstü büyüklerimizi bu kadar soylu kılan gözlerindeki o merhamet buğusu değil mi sizce de? 

Ümit ve iyimserliği birer mücevher gibi ruhunda gezdiren bu büyüklerimiz sayesinde dünyalarımız güzelleşmiyor mu? 

Onların hayatlarımıza vuran ışığı bizlere adaletin, eşitliğin, sevginin ve saygının hâlâ mümkün olduğunu, istersek kötülükleri iyiliklere evirebileceğimizi hal dilleriyle telkin etmiyor mu? 

Tüm bu saydıklarımız artık sadece yaşlılarımıza bıraktığımız hasletler mi veya iyilik dediğimiz şey kıyılarımızı terk mi ediyor bilmiyorum ama onlardan aldığımız ilhamla pekâlâ kalbimizle görebilir, kalbimizle düşünebilir, kalbimizle hüküm verebilir ve nihayet kalbimizle yaşayarak ruhumuzun, aklımızın ve duygularımızın tahtına kalbimizi oturtabilirdik sanki. 

Peki gün geçtikçe dozu artan bu şiddetin, cinnet hallerinin ve irade krizlerinin ana sebebi ne? 

Yüzyıllardan beri süregelen ve gelip geçtiği çağın karanlıklarını güneş gibi ışıtan kadim öğretilerimiz her insanın saygınlık ve değer bakımından biricik olduğunu söyleyerek her birimize sonsuz bir değer atfeder ve insanlık ailesine mensup olmanın şeref ve erdemiyle birlikte sorumluluklarımızı anımsatır. Yeter ki bu hatırlayışa kulak kesilerek yönümüzü samimiyetle iyiliğe dönelim ve hayatlarımıza bir anlam verebilelim. 

Ancak insan, yalnız ve tek olmayı kendine has kılan kudretin hükmünce yaratılış fıtratı gereği son nefesine kadar bağ kurmayı isteyen bir varlık. Bu bağın da doğal olarak kendi türünden bir insanla kurulması ve ruhunun susuzluğunu bu şekilde gidermesi gerekiyor. Pek tabi ki insanla kuramadığı bağı herhangi bir hayvanla veya farklı eşya ve nesnelerle kuran insanlar da var ama bu bağ, mutlaka kurulması gereken bir bağ. 

Zira insan denen varlık, ancak kuracağı bu bağla bütünlenip tamamlanıyor ve muhatap her kimse, ondan bizde eksik olan parçayı yerine koymasını istiyor; onunla bütünleşerek kendi aksak ve eksik yanımızı tamamlamayı ümit ediyoruz. 

Çünkü bize toplum tarafından kodlanan değerler, sevgiyi tek başımıza üretemeyeceğimizi fısıldıyor. Bu sayede de tamamlanmak adına kurduğumuz her bağ, ruhumuza tutulmuş bir ayna oluyor ve biz bu aynadan kendi keder ve sevincimizi görme şansına sahip olarak tamamlanıyoruz. 

(Devam edecek)

<