İradeyle yön vermek
İrade, kişinin tercih hakkı. Fakat iradenin üstünde külli irade var. Bunun en tipik numunesini hemen herkes hayatında yaşar ama farkına varamaz.
Çok istersiniz. Olmasının sizin için hayat-memat meselesi sayarsınız. Onurunuz, haysiyetiniz, şerefiniz o işin olmasına bağlıdır siz göre. Onu elde ettiğinizde mutlu olacağınıza inanırsınız, onunla evlendiğinizde saadete ereceğinizi kabul edersiniz. Tüm aklınızı, zekeanızı, kurnazlığınızı, oyunbazlığınızı kullanırsınız. İradeniz tam güçle devrededir. Olmaz be. Olmaz bir türlü.
Xxxx
Aslında siyasal okumak istersiniz, puanınız da tutar, ama siz felsefeye gitmek durumunda kalırsınız. Çünki tercih sıralamasında o daha öncedir. Kader denen külli iradenin istekleri, sizin isteklerinizi bir kenara atıverir. Çünki külli irade size diplomat olarak, idari kadrolarda bir görev vermemiş ezelde. Size felsefe alanında rol biçilmiş. Don biçilmiş, o donu giyecek ve gereğini yapacaksınız. Hani insan kendi hayatına yön verirdi. Hadi felsefe yerine siyasala gitsene. İnsanın hayatında böyle boş laflar, boş hayaller sürüyle.
Xxxx
Ortaokul öğrencisi ve bir bakkal dükkeanında çırak olarak çalıştığım günlerden beri yazı yazıyorum. Manevi işaretler zamanında algılanabilse, mesele çok daha kolay gelişecek. Ne yazık ki insanın alıcıları manevi ikazlara o kadar da açık değil. Farkına vardığımda hemen her zaman manevi ikazlara muhatap olduğum için Yaratan’a şükrediyorum. Beni asla bir başıma bırakmadı. Her zaman bana şah damarımdan daha yakın. Aslında her yaratığa karşı da öyle ama, ben farkındayım.
Xxxx
Yalnız bir kadındı. Yaşlıydı. Tamamen aklaşmış, kısa kesilmiş saçlarıyla, harıl harıl yazıyordu. Okuyordu. Gece uykusu kaçıp da ayağa kalktığında kitapları karıştırıyor, aruzla heceyle, serbest vezin, vezinsiz şiirler yazıyordu. Moda’da, Mühürdar’da Kızıltoprak’ta üç dairesi vardı ben onu tanıdığımda. Ölümünden kısa süre önce o kirada oturuyor ve kirasını ödeyemiyordu. Ona eş-dost-arkadaş yardımcı oluyordu. Rahmetli Ali Nar, İslami Edebiyat dergisinde onun şiirlerini hem değerli bulduğu için hem de telif ödemesiyle destek vermek için yayınlıyordu. Güzel şiirleri vardı. Hatıraları, masalları, çocuklarla ilgili hikeayeleri vardı. Üretiyordu. Tek isteği o ürettiklerinin telifi ile geçinmekti.
Değerli arkadaşım, ablam, kardeşim Cansaran Kızıltaş’ın bir yazısı bana bunları çağrıştırdı.
Xxxx
Hayat işte. Bizim sandığımız hayat. Ne başlamasında ne bitmesinde istek ve arzumuzun kıymeti yok. Hatta hayatın bitirilmesinde kendi iradesini kullanması insanın ölüm cezasını peşin hale getiriyor. Bu cümleden bir şey anlayamayan bana baş vursun.
Beden diyor insan, benim bedenim, istediğim gibi kullanırım, açarım, teşhir ederim, dövdürürüm, dövmeletirim. İçime düşen cenini oradan alıp çöpe atarım. Hayata tutunmasına engel olurum.
Öyle değil be yav. Beden senin olsaydı, bedeni sen seçseydin, o bedeni asla almazdın. En gelişmiş, en güçlü, iri kemikli, beyaz tenli, bir ressam elinden çıkmışçasına ölçülü bir bedeni alacaktın sana kalsa. Yok be gözüm. Beden senin değil. Hayat da.
Sen var bile değilsin. Bir varsın bir yoksun. Zaman nehrinin bir yerinde dahil olacak ve bir yerinde hariç kalacaksın. Ama bu senin tercihinle, iradenle değil, külli iradenin muradıyla.
Xxxx
İnsan hiçbir şeye yön veremez. İnsan sadece arzu eder, iyi olmasını, kötü olmasını arzu eder. İnsan vesile olabilir. Allah insanı hayra vesile kılar, şerre vesile kılar. Dileyelim ki bizleri hayra vesile kılsın. En hayırlı insanın insanlara en hayırlı olan hükmüne mahzar olmak dileğimle.