İŞİ EHLİNE VERELİM
17 Ağustos 1999 tarihinde Ülkemizde yaşanan büyük felaketin yıldönümü nedeni ile popülerliği yine pik yapacak olan deprem afeti ve bu anlamda İstanbul’u bekleyen büyük bir sallantı aklımıza geliyor. Bilim insanlarınca “Olacak” denilen ama tarihi bilinemeyen depreme karşı alınması gereken önlemler konusunda elli yıllık bir deprem mühendisi olarak bilgi ve tecrübelerimi ilgili ve yetkili kişilere ve kamuoyuna arz etmek istiyorum.
Hepimiz biliyoruz ki bir doğal afeti engelleyemeyiz ama doğal afet hakkında araştırma yapmak suretiyle, nelerin riskli olduğunu anlayabilir ve olabilecek zararları tahmin ederek ve gerekli önlemleri alarak etkisini azaltmamız mümkündür. Hele, daha önce yaşanmış 17 Ağustos 1999 gibi anımızda taze bir deneyimin kahreden görüntüleri ve tecrübeleri varsa. “Acaba bu güne kadar yeterli derecede önlemler alabildik mi? Neler yapabildik?” diye baktığımız zaman, çalışmaların tam olduğunu iddia edemeyiz. Zira zaman zaman başımıza gelen doğal afetlerde, maalesef can ve mal kayıplarımızın fazlası ile devam etmekte olduğunu görüyoruz.
Ülkemizin her köşesinde depremler, seller, yangınlar ve salgınlar devam etmekte olup, yapılan çalışmaların ve alınan önlemlerin yeterli olmadığı ortadadır.
Millet olarak en büyük hatamız ise; afetlerde daima ilgilileri ve yetkilileri suçluyor, vaka meydana geldiğinde gönüllü ordusu ile mücadeleye katılıyoruz. Ancak afet öncesi normal zamanlarda üzerimize düşen görevleri maalesef yerine getirmiyoruz.
17 Ağustos 1999 depremi sonrası, bu işin uzmanı olarak, üniversitelerden tanıdığım değerli hocalarımla birlikte hazırladığımız çalışmaları zamanın T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanı KORAY AYDIN’a takdim ettik. Kendilerinden davet aldık ve bakanlığa davet edildik. Yaptığımız çalışmaların meyveleri olan, önce 595 sayılı kararname ve sonra bu gün de uygulanmakta olan 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası sayesinde 1999 depreminden sonra yeni yapılan binalar çok şükür yıkılmamakta ve can ve mal kaybına yeni binalarda rastlanılmamaktadır.
Ancak maalesef Yapı Denetimi Yasası’ndan önce, eski yönetmeliklere göre yapılmış olan binalar risk taşımakta depremlerde ve hatta kendi kendine çökmektedir. Bu gerçek bilindiği halde, ilgili Belediyeler ve mal sahipleri maalesef üzerlerine düşen görevleri ve sorumlulukları yerine getirmemekte ısrar etmekte ve facialar Ülkemizin her tarafında devam etmektedir.
Yeni binalar için çözüm getirilmiş olup, 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası ve caydırıcı yasal düzenlemeler ile mesele büyük ölçüde halledilmiştir.
Mevcut binalar için getirilen Kentsel Dönüşüm Yasa ve yönetmelikleri ise deneme-yanılma ve olmayana ergi yöntemleri ile yaz-boz tahtasına dönüştürülmesine rağmen, belirli ölçüde başarı sağlanmıştır.
Kentsel Dönüşüm Yasasında, her ne kadar kredi imkânı ve kira yardımı v.b. düzenlemeler yapılmışsa da, bu yeterli değildir.
Davet edildiğim konu ile alakalı üst düzey yetkililerin bulunduğu toplantılarda Türkiye’de ilk yapı denetim kuruluşunu kuran bir uzman denetçi mühendis ve yılların müteahhidi olarak, defaatle açıkladığım gibi mevcut yasa halen yeterli değildir. İmar planlarında mal sahipleri ve müteahhitler lehine değişiklik yapılıp, cazibeli duruma getirilmediği sürece, Kentsel Dönüşüm hız kazanamayacak ve doğal afetler zarar vermeye devam edecektir.
Geçmiş dönemlere kıyasla başarılı çalışmalar yapılmıştır. Ancak zaman kaybedilmektedir. Sadece deprem değil, yangınlar, seller ve fırtınalar büyük zararlara sebebiyet vermektedir. En az deprem kadar yıkıcı olan yangınlar boyutu da var. Meydana gelen depremlerde zararın büyük olmasının temel nedeni, deprem sonrası ortaya çıkan yangınlar, sızan gazlar nedeni ile yaşanan patlamalar, doğal gaz boru hatlarında meydana gelen kırılmalar, elektrik tesisatlarında kısa devreler, yangına neden olacak ve depremin zarar verdiği binaları da yok edecek güce sahiptir.
Deprem sonrası meydana gelen yangınlar, sanayi tesislerinde, rafinerilerde ve ticari binalarda meydana geliyor. Özellikle İstanbul’da depremin yaratacağı kaosun yanı sıra deprem sonrası yaşanacak fabrika yangınlarının yaratacağı yıkımın büyük olacağı tartışılmaz.
Yaşanan olaylardan görülmüştür ki, tedbir almada yetersizlik ve yaşanan karmaşa ortadadır.
Doğal afetlerde her ne kadar, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı ve T.C. İçişleri Bakanlıkları müşterek hareket etse de, ilgili Belediyeler, A.F.A.D., Kızılay ve gönüllü vatandaşlar arası koordinasyon sağlanamadığından zaman kaybedilmektedir.
Bu itibarla, bu yetkili kurumlar tek merkezden yönetilmelidir. Vaka meydana geldiğinde kriz masasının kurulması yeterli olmamaktadır.
Bu iş için yetenekli ve liyakatli uzmanların görev ve sorumluluk üstleneceği Doğal Afetler Bakanlığı kurulmalı ve bu bakanlığa bağlı deprem, yangın, sel, fırtına, dolu, salgın hastalıklar genel müdürlükleri görevlendirilmelidir.
Doğal Afetler Bakanlığı’nın görevi sadece afet sonrası yaraları sarmaktan ibaret değildir. Bunlar: Afet olmaması için alınacak önleyici tedbirleri tespit etmek ve uygulanmasına sahip çıkmak. Afet olmadan, afet sırasında kullanılacak kaynakları oluşturmak, biriktirmek, ihtiyaç duyulacak yerlerin yakınlarında depolamak, çalınmasını ve zayi olmasını önlemek, mevcut değilse icat etmek ve mevcut ise mükemmelleştirmek.
14.08.2021 tarihinde saat 14:30 da Adana’dan kalkan ve Rusya’dan kiralanan Beriev-200 tipi yangın söndürme uçağı Kahramanmaraş, Osmaniye’de Dulkadiroğlu ilçesi, Bertiz bölgesi, Kısık vadisinde suyunu bıraktıktan sonra yükselemeyerek Engizek dağına çarptı ve düştü. Rus ordusuna bağlı 5 kişi ve 3 Türk sivil görevli hayatını kaybetti. Kahramanca ölen sekiz kişilik mürettebata Allah’tan rahmet dilerim.
Bu kaza göstermiştir ki, eğer büyük devlet olmak istiyorsak gelecekte bu tip kazaların olamayacağı tedbirleri almak zorundayız.
Doğal Afetler Bakanlığı insansız, hem otonom ve hem de uzaktan kumanda edilebilen ve gece de uçabilen yangın söndürme uçakları bünyesinde yapmalıdır. Bu uçaklardan düşen olsa bile can kaybı olmayacaktır. Büyük uçaklar olması şart değildir. Küçük uçaklardan çok adette yapılıp, filo oluşturulursa, zincir uçuşlar yapılarak yangınlara kolayca ve yangın sönünceye kadar 24 saat müdahale edilebilir. Bu uçaklar henüz yoktur. Ama büyük devlet, bu uçakları icat eder ve yapar. Büyük devlet böyle olunur. Bu uçakları yaparsak bütün Dünya’da prestijimiz artar.
Halen büyük fedakarlıklarla uçurulan yangın söndürme uçakları, gece görüşü hatalı olabileceği için, gece uçurulamamaktadır. Yangın sönünceye kadar devamlı uçmak gerekeceği için, bu uçakları uçuracak insanların insanüstü bir gayret göstermesi gerekmektedir.
Tabi ki bu köşeye bu konuyu sığdırabilmek mümkün değildir. Ana hatları ile bilgi ve tecrübelerime istinaden bu önemli hususları yetkililerin, kamuoyunun ve okuyucularımın takdirlerine arz ediyorum.
Doğal afetlerde ölenlere, Allah’tan rahmet ve ailelerine başsağlığı dilerim.
AĞUSTOS BÖCEĞİNİN ŞARKISI
Son yıllarda tabi afetlere, sadece Allah’ın hikmeti veya iklim değişikliği açısından bakan insanlarımıza ders çıkaracakları bir hikâye:
Kızılderili şefleri tren ile New York’a getirilmişti. Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.
Sokaklardaki insan seli ve trafik yoğunluğu Kızılderilileri şaşırtmıştı.
Bir ara Kızılderili şeflerinden biri bir ağustosböceğinin şarkısını duyduğunu söyledi. Diğer reisler onayladı ama soluk benizliler inanamadı.
Kentte ağustosböceğinin olamayacağını ve olsa bile duyulamayacağını söylediler.
Reis Karageyik ısrar etti. Arabayı durdurdu. İndi. İlerideki parka gitti ve bir ağaçta ağustosböceğini gördü.
Soluk benizliler şaşırmıştı. “Olamaz. Sende doğaüstü güç var” dediler.
“Hayır” dedi Reis Karageyik. “Ağustos böceğini duymak için doğaüstü güce ihtiyaç yok.”
Soluk benizliler: “O zaman biz niye duyamadık?” dediler.
Reis Karageyik cebinden bir miktar metal bozuk para çıkardı ve kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.
Bir anda herkes, “Acaba benden mi düştü?” diyerek paraları almaya çalıştı.
Reis Karageyik yanındakilere soru “Anladınız mı?” dedi, “Anlamadık” dediler.
O da anlattı: “Bir insan için önemli olan nelere değer verdiğidir. Çünkü her şeyi ona göre görür, ona göre duyar ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz ağustosböceğinin şarkısını duyardınız.”
Sağlıcakla kalın.