SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ / AKLIN FREN GÜCÜ 'YEMEN TÜRKÜSÜ..'

Dünya, “yanılgılar” gerçeği üzerine kuruludur. İnsanlar yaşamı boyunca, defalarca, neye  inanmışsa, düşüncelerinin seçenekleri içinde doğru bir senteze ulaşamamıştır. Yaşanın günlerin önüne çıkardığı “yanılgılarla” aklının tutsağı durumuna düşmüştür.
Sonuçta, bir yargıda bulunmak gerektiğinde bile, seçtiği yolun yanlış olduğu gerçeğiyle karşılaşmıştır. Bu demektir ki, insanın düşünce tarzında değişim her zaman olacaktır ve olmaktadır…
Temel dayanakları olmayan fikre göre; sezgisel düşüncelerle hayatın gerçeği aşılamaz. Sezgilerin ürünleri olan “varsayımlar” insan beynine işlendiği vakit gelecek ölçülemez. Zaten keşifler bunun en belirgin örneğidir.Gerek evrende ve gerekse insan vücudunda, bilinmeyen keşifleri yaşaya yaşaya, doğruları araştırmaya çalışıyoruz.. Tam, “işte doğrusu budur” dediğimiz zaman, ortaya koyulan kuralların, yeni keşiflerle “yanılgılarını” da yaşıyoruz.
Tarihi süreçte ne zaman “Üst Akıllar” ortaya çıksa, onların doğru bildiklerinin ezbercisi konumuna giriyoruz. Mantıklı çelişkilerin izlerini görüyoruz. Uçan daireler, ilim insanlarını iki farklı alanda düşündürmektedir.
En son bulguları inceleyen, uçan daireler konusunu bilimsel bir sonuca ulaştırmayan uzmanların durumuna şakacı gözle bakıyorlar..
Dünya siyasetinde de yanılgılar, korkular, umutlar ve beklentiler politikacıları geleceğe hazırlamaz.. Halk hangi politikacıya umutla sarılsa, onların sepetinden olgun meyve çıkacağını beklerken kurtlusuyla, çürüğüyle karşılaşır. İnsanlar gelecek bağlamında kendilerini nelerin beklediğini bilmek isterler..
Havaya bırakılan umut balonlarından biran gözlerinizi ayırıp, Ortadoğu coğrafyasına bakın. Orada, eski keşiflerden nasibini almamış, dümen suyuna kapılmış, akıl, mantık ve insafın dışında kalmış, mezar kazıcılarını görerek, tarihle bir kez daha yüzleşeceksiniz.
Sorunlu bir dünyanın “Ortadoğu” coğrafyasında, tarihin “yanılgılarına kapılanların nasıl bir mantık içinde örgütlendiklerini göreceksiniz.
Giderek zenginleşen bir dünyada, iyi konumlanmış olan ve birbiriyle zıtlaşan ülkeler, Ortadoğu’da, Osmanlı dönemindeki aynı felaketlere adım adım sürükleniyorlar. Otu çek, köküne bak derler. Suriye, Irak ve aynı toprak parçasında yaşayan Arap ülkeleri; Osmanlı egemenliğindeki  insan olma değerlerinden sıyrılıp bir ihanet düzeneği haline gelmişlerdir. Bu coğrafya insanlarının fikri ve ahlaki yapısını pek iyi kavrayan İngiliz casusu Lavrens, ülkesine gönderdiği gizli raporunda şöyle yazmıştı:
“Araplar  Bedevi hayatı yaşayan bir toplum.. Bunlar, asla Devlet kuramazlar.”
Bedeviler, Osmanlı Ordusunun yiğit askerlerini, İngilizler’in çıkarları uğruna arkadan harçerleyerek öldürürken, geriden gelen talancılar ise Mehmetçik’lerin bağırsaklarını deşip midesinde “altın” arıyorlardı. Bizim toplumumuzda bu vahşetin öyküsü “Yemen Türküsü’yle anılır.
Bağnazlık bağımlısı toplumlar gaddarlık getirir.  Gaddarlığın temelinde cahillik yatar. İlkel cehaletle bilinen Araplar’ın Milliyetçilik anlayışı budur.. En korkulan şey de bu bağnazlık yapısına yaklaşmaktadır. Geçmişte görüldüğü gibi Saddam Hüseyin, Hafız Esat tipindeki liderler, bağnaz yapılı milliyetçilerin bastırılmış duyguları arkasına sığınmışlardır. Günün birinde, şartlanmış milliyetçilik akımlarının Arap coğrafyasını yangın yerine çevirebileceklerinin hesabını iyi yapmışlardır. Ancak “üst akılların” teşvikiyle Hafız Esat’ın oğlu Esat döneminde bu duygular yeniden hortlatılmıştır.
Araplar’ın başına şimdi başkaları musallat olarak bağnazlık kıvılcımını ateşlediler. Ortadoğu, kanlı terör örgütleriyle dolduruldu.
Olay bu..
Bakalım, Türkiye en akılcı çizgide tutunmayı becerecek mi?
Bakalım, ülkemizdeki terör katliamına yüreklerimiz dayanabilecek mi?
ARAP AKLI
Arap ülkelerinden birinin vatandaşı, Paris’te Eyfel kulesinin önünde durmuş, devamlı başını sallıyordu.
Oradan geçen bir Paris’li merak ederek:
“Niçin başınızı sallıyorsunuz?” diye sordu.
Arabın cevabı hazırdı:
“Bununla Paris’e beşinci gelişim. Sizlerin bu kaleden hala petrol çıkaramadığınızı gördükçe hep şaşkınlık yaşıyorum..”

<