SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ BASIN MÜZESİNİ MUTLAKA GÖRÜNÜZ..

Türkiye tarihine bağlı bir millettir. Müzeler, ülkelerin kültür varlıklarının

tanıtıldığı kurumlardır. Gelin görün ki, gerçek anlamda müzeciliğimiz emekleme

dönemini hala aşamamıştır. Kapısı, penceresi ve geçmişiyle ilgili dekoru bulunan her

mekan bir müze yapısı değildir.

Medeniyetlerin beşiği olarak tanımlamaya çalıştığımız ülkemizde, 370 müze

bulunduğunu söylemek, yeterli bir ölçü olabilir mi?

Anadolu’daki uygarlık çağına ait kültür varlıklarımızın ihtişamını ve zenginliğini

düşünün… Bu kadar az sayıda müzelerle adeta, üzerlerini perdelemiş olmaz mıyız?

Kitap okuyan bir toplum olmadığımıza göre; insanlarımızın kültür değerleriyle

tanışacağı ve eğitilecekleri bu alanları, tarihimizden gizlemek için mi oluşturduk?

Burada soru sıralamakla, kağıdın hacmini darıltmakla vakit geçirmeden konuya

girelim.

Türkiye’de müzeciliği ilk kurumsallaştıran, Osman Hamdi Bey isimli bir

eğitimcidir. Müzeciliği, ilk adım tarihimiz olan 1883 yılına yaslarsak, bunun temelinde

Selçuklularında bulunduğunu hatırlatmak isteriz. Müzeciliğimizin, tarihi bağlantısıyla,

böyle bir geçmiş de bulunmaktadır. Dönemler içinde Ata yadigarı eserler teşhir

edilmiştir. Daha sonraları arkeoloji müzelerinin kuruluşu gerçekleştirilmiştir.

Sanat müzelerinin kuruluş tarihi 19’ncu asırla bağlantılıdır. Bu girişimlere

İstanbul’da, Sanay-i Nefise Mektebi kuruluşu ile başlanmıştır. Öğrenciler için resim

san’at koleksiyonu salonları oluşturulmuştur.

Müzecilik bilincinin, ulusun temel kavramlarına aşılanması, yeni Cumhuriyet

dönemine rastlar. Ankara’da Etnografya müzesi bu amaçla kurulmuştur. Müzeler,

halkın ve öğretim kurumlarının kültürel gelişimlerine katkıda bulunduracak şekilde

yaygınlaştırılmıştır.

Şimdi, bugüne kadar olan müze sayısını dikkatlerinize sunuyoruz.

Bakanlığa bağlı 187 müze bulunmaktadır. Bakanlık denetimi altında kamu

kurum ve kuruluşları ile gerçek tüzel kişilerle oluşturulmuş 183 müze daha

bulunmaktadır.

Müzeler, san’at ve bilim eserlerinin saklandığı ve halkın gösterimine sunulduğu

yapılar olmakla kalmaz; hedef kitlelerin ilgisini üzerine çekmeyi de amaç edinir. Ancak,

ülkemizde “müzecilik düşünce birliği” tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır.

Uluslararası Müzecilik Örgütlerinin güçlü yapılarına bakıldığında, Türkiye’nin yeri soluk

kalır.

Müzeciliğimiz, bir sektör anlayışıyla yapılaştırılamamıştır. Bürokratik kafalara

takıldığından, gerekli nitelik ve nicelik yönünden yoksundur.

Müzecilik konularında devletin, belediyelerin belirli politikaları yoktur.

Medeniyetleri tarih boyunca sinesinde barındıran devletimizin, bu konularda

daha çok ders çalışması gerekecektir. Müzecilik fikri ve düşüncesini iyi okuyabilmek

için “Basın Müzesi’nin konumuna odaklanmanın, uyanma zamanı gelmiştir, diye

düşünüyoruz.

2

Dünya’daki Türk Basını kadar örnek tarihli bir medya, ilkeli bir ağırlığa sahip

olamamıştır. Cumhuriyetin kuruluş temelinde, faziletli medya ekibinin “mürekkep

damlası” mevcuttur. Basın, kan ve barut kokuları arasında, Ankara’nın zaferle

sonuçlanan milli kahramanlık günlerinin moral kalkanı olmuştur.

“Ya İstiklal, ya ölüm” düşüncesini siperden sipere taşıyan Mehmetçik gücünü,

dünyaya yansıtan o dönemin gazetecileri, ustalarıdır.

Vatan kurulduktan sonra, kırık, dökük baskı makinalarının merdanelerine güç

katan, geleceğin ilhamını milletin yorgun bedenine umut diye taşıyan kalemleri, Milli

Mücadele’nin basın ustaları kullanmıştır. Cumhuriyetle rejimin teminatına,

gazetelerinin sayfaların birer miğfer gibi açan kudretli kalemlerin sahiplerini görüp

tanımak isterseniz, “Basın Müzesi”ne uğrayınız. Edebiyatımızın ünlüleri, gazete

sayfalarının ustaları ve emekçileri, demokrasi uğruna şehit düşmüş fikir adamlarının

portrelerini, özel eşyalarını tanımakla kalmayacak; yüce bir milletin, demokrasiye

giden çarklarını çeviren bu yiğitlerini anma fırsatını da bulmuş olacaksınız..

Medyaya mal ettiğim. “Gazetecinin son kullanma tarihi olmaz.” sözünü

gerçekçiliğini koruduğunu görecek, inanacaksınız.

Halkın haber alma özgürlüğünün müzeleşen bütün koleksiyonlarını, tarihi bir

dekor içinde izleme fırsatı bulacaksınız. Ancak, Çemberlitaş’ın taş dokulu, bu müze

binasının sıvalarının döküldüğü duvarlarından, kapısından, penceresinden, hatta

çatısından, tarihe bir küskünlük izlenimleri de, belleğimize yerleşecektir. Müzenin iç

bünyesindeki tanıtım faaliyetlerine karşı uyanan takdir duygularınız bina dışında

değişiyorsa, bunu da binanın mülkiyetini kullanma hakkına sahip Anakent

Belediyesine, eleştirisel bir hakkınız olarak kullanabilirsiniz. Şöyle ki:

“Eyy Belediye!. Hayatta en hakiki mürşit; söz Basın Müzesi’nden açılıyorsa,

derin bir uykudur..”

<