SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ / BAYRAMI AKLIMIN DIŞINA TAŞIDIM…

Bu bayram, sessizliği seçeceğim.  Geçmişi araştıracağım. Uzun, ince bir yolda yürümenin zaman makarasını tersine saracağım.. Doğanın sunduğu yaşam şablonunun ötesine dair ne varsa o mesafelere taşınacağım. Değiştiremeyeceğim şeylere takılıp kalmayacağım..
Aklımı kendime saklayacağım..
Hayalimdeki sınır tanımayan bir çevreye ağaçlar, bitkiler, çalılar, yeşillikler, güller, çiçekler döşemeye çoktan başladım bile.. Düşündüm, kuşların eksikliğini fark ettim.. Bütün canlılar gibi beslenme alışkanlıklarını sürdürüyorlar..
Kanatları açılıp kapandıkça süzülüyor, cıvıl cıvıl ediyorlar.. yaşadıkları çevreyi kendileri seçmiyorlar. Beslenme ve beslenme alışkanlıklarında şişmanlama, yağlanma dertleri yok. Herşeyi doğal yaşıyorlar. Minik yüreklerinde hep sevgi taşıyan kuşlar, sanıldığı kadar “kuş kafalı”  değiller. Ufak çizgisini tarayarak önümüze dev bir “Doğa televizyonu” hazırlıyorlar.
Geleceğin, mevcut yaşamın bir uzantısı olacağını kanıtlamak istercesine, ötüş seslerinden, bu sırları çıkarmamızı diliyorlar sanki..
Yıllar boyunca kendi deneyimlerime dayanarak şunu söylemek isterim:
“Toplum sorunlarını araştıran, inceleyen bir yazar olarak, hep yazdım. Yılları peşime takarak gazete sayfalarında “Evliya Çelebi” gibi dolaştım. Önce kendimi araştırmak gerekliliğini duyduğum için bu Bayramı, aklımın dışında tutmayı tercih ettim.
Günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar geçerken, toplumun hangi sorunlarının çözümüne aracı olduğum, diye düşünürken gördüm ki;
-    Şimdiye kadar, bir “arpa boyu” yol almış değilim.
Bu nedenlerle, kendimi bayramın dışına ittim. Belki dilimde bayram şekerimin tatlılığını hissetmeyeceğim. Belki, sevdayı, saygıyı, vefayı unutmuş bir toplumun köhne yapısındaki çarpıklığı görmeyeceğim. Bayramları el-etek öpmenin aracı olarak yaşayanlarla aynı teraziyi paylaşmayacağım.
Düşünce yapımı yeniden biçimlendireceğim.
Bayramlara kadar gözlemlediğim şeylerin fersah fersah uzağındayım.
Her televizyon kalanını “Mutfak ekranına” çeviren, gün boyu türlü türlü yemeklerin tarifini sunan lezzet programcılarının tuzağından kurtuldum.
Boş mide fukaralarını, gün boyu yutkunduran; yemek işkencecilerinin asgari ücretle çarşılara, pazarlara hasret kalan dar gelirlilerin yüzlerini bir süre görmeyeceğim.
Gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında bütün günlük mesailerini kullanarak herkese yaşam reçeteleri öğütleyen ilim-bilim adamlarımızın fetvalarını dinlemeyeceğim.. Sağlık kurumları profesör sıkıntısı çekerken, onlar neşter yerine kaleme, gazete köşelerine, televizyon ekranlarına heveslenmişler…
Toplumla iç içe olmak veya olmamak..
Bayram süresince duygu ile duygusallık arasında gidip geldim.
Minik kuşların, büyük gücünü hissettim.
-    Kuşun kuvveti kanatlarından gelir.. Gökyüzünde, kuşun kanatlarının egemenlik alanına girerseniz, süzülerek iniş ve yükselişlerin temposuna kapılıp travmatik bir geçmişi unutursunuz..
Bir de, su kuşları vardır. Onlar daha hünerlidir. Ekonomilerde “Para”nın hassasiyetini bu kuşlar temsil eder.. Su kuşları, yükseklerden hızla göle iner ve anında kanadını değdirmeden diklemesine çıkışa geçer.. Hiç zikzak çizmezler. Hedef saptırırlar..
Amacımız, Bayramlara ters düşmek değildir. Gönlümüzün büyüsünü paylaştığımız tüm dostluklara sadığız.
-    Bayramlarımızın akordunu bozan şeyleri, kenarından, köşesinden “kuş reçetesi”ne çevirmek istedim.
İsviçre’lilere ait bir sözdür:
“İnsan tırmanırken dağın kafa tutmasına” razı olmalıdır.

 

<