İŞİN İÇYÜZÜ BEŞİNCİ MEVSİM, TEMMUZ'U SEÇTİ..
Her yıl bol güneşli, berrak bir havada sağlıklı bir yaz geçirmeyi hepimiz dileriz. İlkbaharı,
meteoroloji raporlarıyla geçirdiğimiz için sık sık değişken havalara karşı yaz mevsimi burnumuzda
tüter. Üzerimizdeki kalın kıyafetlerden kurtulma isteğiyle, gardolaptaki yazlık giysilere duyulan
hevesler doruğa ulaştı.
Yaz sevdalıları köpüklü kumsalları, denizleri hayal etti. Egzozlu kentlerden bunalan ve yaşamın
zorluklarına direnirken yorgun düşen yazlıkçılar, yenilenmek, yeniden direnç kazanmak için
hayallerinin peşine takıldılar.. Esasen, her yıl yaza açılım duyguları böyle başlar..
Kaç gündüz geçti, kaç gece geçti. Aciz, güçsüz, sakat insanlarında rüyalarını hep özgür güvercinler
süsledi.
“Belki bir gün.” diye, yaz güneşiyle bedenlerini karartmayı düşünen nice insanlar, yaşam
sevinçlerini yazla tamamlamak istediler.
“Yaz.. Yaz.. diye yollara düşenler, gün geldi, havada, karada, denizde kırk derece ateşle dolaştılar.
Çünkü yazın bulaşıcı hastalıklar fazla olur.
Böcek ısırması, arı sokması, sivrisinek ısırması, deniz hayvanlarının neden olduğu yaralanmaları,
deri hastalıkları, güneş çarpması, alerjik nezle, beslenme bozuklukları, çeşitli ishal olayları, sağlığı
devamlı tehdit altında tutar. Diğer mevsimlere göre yaz hastalıklarının listesi kabarıktır.
Yani, yaz mevsiminin pek dostluğu olmaz. Bakarsınız, tatil yörelerinde susuzluk görülür.
Ağaçlarının yaydığı gölgeler bile vefasızdır. Kalp ve damar hastalıklarından bunalanlar nefessiz
kalırlar. Çöl sıcaklarının yayılma mevsimi, hep yazı aylarına rastlar. Teröristler Ortadoğu’yu kana
bularken, ülkemizi şehit yatağı haline getirirken, sadece öldürmekle kalmaz, aşırı çöl sıcakları da, yazın
başımıza belâ kesilir. Her haliyle yaz mevsimleri:
“Sinsidir!.” Sinsi yaz demek, daha uygun düşer. İlginçtir, yavaş yavaş o darbeci mevsime
yaklaşıyoruz:
“15 Temmuz 2016 yılının darbe gecesi, sinsi bir yaz gününün marifeti değil miydi? Sonucu
korkunç bir marifet!. Denizden, kumdan, maviden sağlık bekleyenlerin vücutlarına giren oksijen,
birden zehire dönüşmüştü.
Darbecilerin dilinde “yurtta sulh” diye dolaşan aldatmaca hezeyanlar, milletin varlığına
püskürtülen kezzaba benziyordu. Tüm millet, yazı mazı unutarak, vatan elden gidiyor kaygısını
yaşadılar. Darbeci yapılanmanın hainleri, yazı millete zehir etmek isterken, kendilerini de “güneş
çarpmasına” uğramışlardı.
Dedik ya, yaz ayları sinsi olaylara müsaittir. Kızgın güneş ışınlarının egemen olduğu gökyüzünde,
“kara bulutlar” toplanamaz… Kara vicdanların gölgesi yeryüzünde dolaşır..
BEŞİNCİ MEVSİM
Yeni açılan bir mağazanın vitrininde şöyle bir afiş okunuyordu:
“Beş mevsimin yenilikleri burada..”
Alış veriş için dükkana giren bir müşteri merakla sordu:
“Bu beşinci mevsim de nereden çıktı. Bir yılda dört mevsim vardır..”
Mağaza sahibi:
“Anlatayım, dedi. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış.. Bir de diğeri..”
Neymiş o diğeri?
“Ölü mevsim tabi..”
SÖZÜN ÖZÜ: “İnsanı hayvandan ayıran akıldır. İnsan, akıldan uzaklaştığı zaman hayvan ortaya
çıkar.” (Epictetos)