İŞİN İÇYÜZÜ EŞEĞİN ADI UNUTULSUN..
Eşek eşek olalı, en fazla itibarını Nasreddin Hoca döneminde bulmuştur. Eşeğin akıl
hanesine, kurnazlık yerine saflık yakıştırılmıştır.
Nasreddin Hoca’nın öykülerinde eşek, hep güldürü aracıdır. Arife tarif gerekmez
biçiminde, mizah ve fıkranın espri nüktesi hep eşeğe yüklenmiştir.
Hiciv ustalarının diline düşen eşek, mizahçıların en yoğun malzemesi olmuştur. Eşek,
hayvanlar arasında da “asaletten” yoksun bırakılmıştır. At, soylu soplu ünvanını daima
korumuştur. Bütün bu anlatılanlara bakılırsa, eşekler yaşam boyu, kendilerine hayran olma
karakterine erişememişlerdir. Uzun kulaklarıyla bulundukları yerde ömür sürmüşlerdir.
Ağır ve kaba eşek şakaları ailede, siyasette ve sohbet toplantılarında muzip insanların
dilinden hiç düşmemiştir. Giyinip kuşanmayla unvan sahibi olmalarına karşın, insanlık
değerlerinden uzak kalanlara, gönderme yapılan bir söz vardır:
“Eşeğe altın semer vursalar yine eşektir..”
Şair Orhan Veli’nin buna uygun unutulmaz şiirini hatırlatalım:
“Ne atom bombası, ne Londra Konferansı, bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda
mı dünya..”
Eşeğe görkemli bir unvan bulamayan ve onu utancıyla başbaşa bırakan dünyamızda,
birden herşey değişiverdi. Modaya düşkün, gençleşmeye hevesli kişiler, eşeği eşeklikten
kurtaracak yenilikçi akımı başlattılar. Önce, insan ömrünü uzatacak ve kanseri yenecek
kimyasal gücü, eşek sütünde mevcut olduğuna inanıldı. Böylece süte hücum başladı.
İtibarından yoksun bırakılan eşek, bilgisiz, görgüsüz kimselerce: “eşek hoşaftan ne anlar”
yaklaştırmalarıyla aşağılanırken, birden çağın en makbul hayvanı oldu. Dahası var. Eşeğin bir
değil, yüz marifetinin özünde olduğunu, çağımız yeni yeni öğrendi. Şöyle, yolunuz büyük alış
veriş merkezlerine düşerse, satış reyonlarında kapışılan ürünün ne olduğuna bakınız. Bunun:
“Eşek sabunu” olduğunu öğreneceksiniz. Meğer bu sabunda ne marifetler gizliymiş de
haberimiz yokmuş. Ahmak kabul edilen eşeğin sütünden imal edilen sabunlarla insanların cilt
dokuları yenileşiyormuş.. İşte, günün manşetlik haberi bu!.
Önemli olan, eşeğin liste başına oturması. El üstünde tutulacak bir şöhrete ulaşması..
Eh, artık eşeğin adı unutulsun.. Eşeğe, bugünkü şöhretine uygun bir isim bulunsun..
Şair Eşref, bir gün yolda eşekle giderken, dönemin İzmir Valisi Kamil Paşa’nın arabasıyla
gelmekte olduğunu görmüş.. Eşref, yol vermek üzere eşeğini yolun sağ kenarına çekmiş..
Ancak, yolun kenarında büyük bir çukur varmış. Bunu gören Kamil Paşa, şaka olsun diye
seslenmiş:
“Çok kenara gitme Eşref, sonra çukura düşersin..”
Eşref hemen:
“Merak etme Paşam, eşek kâmildir, cevabını vermiş..”
****
Artık eşeğe zihnimizde bir “hatır sertifikası” hazırlamanın gereğine inanıyorsanız, şu
halk deyişine yeni bir düzenleme getirmeliyiz.
Öteden beri hep söylenir:
“İnsan ölür eseri kalır, eşek ölür semeri kalır..”
Şimdilerde eşek, sütüyle ünlendiğine göre, semerini de aklımızdan uzaklaştıralım.
BİR ATASÖZÜ: “ Söyleyecek yalan bulamayanların baş vurduğu son çare gerçektir.”
(Marcel Lenoir