İŞİN İÇYÜZÜ/ 'GÜZEL YÜZ' KİMDE BULUNUR?
Mevsimin bahar kokusu, burunlarımızın ucunda dolaşıyor. Topraklar yeşillendi. Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun.. Belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar.. Bu söz nereden kulağıma yerleştiyse, birden duygularımı kabarttı. Herkesin baharı bekleyen his duygusundan pencereler açıldığını hisseder gibiyim.
Gençliğin güzel bir yüzü, ihtiyarlığın güzel bir ruhu vardır.. İsveçli’lerin ezberinde dolaşan bu sözlerle buharın büyüsüne kendimizi hazırlamalıyız.
Kelebekleri uçarken seyretmeliyiz. Kırklardaki çiçeklere dokunmalıyız. Maviliklerin derinliklerine dalıp, yaşamakta olduğunuzu günün nabzını ölçebiliriz..
Baharı bir de, nabız vuruşlarınızdan değerlendirin..
Sağlığınızın işareti, uyumlu bir nabzınız varsa, baharın büyüsünden çözülüp kentlerin kalabalığına karışın ve yürüyüşe geçin..
Sabırlı, sabırsız, kederli, düşünceli, öfkeli, hırçın yapılı insanlar, adeta lodos rüzgarında savrulmuş gibi sizlere toslar, omuz vurur, dengesiz hareketlerle, sivri akıllarının zirvesinde dolaşırlar..
Cadde kültüründen yoksun insanları düşünürken nabız vuruşlarınız değişir..
Baharı anarken kışa dönmek, tipiyi yaşamak buna denir.
Kentlerin şaşkın insanları arasında daha pek çok şeyleri görebilir, sayabiliriz.. Caddelerde baharın nezlesini taşıyan, gözleri yaşarmış hapşıran insanlarla da, yaşamı beraber götürürüz.
Enflasyon, gelir-gider dengesinin bozukluğu, parasızlık, geçim derdine takılı kalmak gibi nedenlerle, bahara “kaşıntı mevsimi” diyenler de olabilir..
Baharın rüzgarları da pek hoştur.. Havası dengesizdir. Sert rüzgarlar, birden bakarsınız, yerini ılımlı havaya terk etmiş.. Çiçek kokusu taşıyan tatlı esintiler gönlümüzü ilacıdır.
Bütün bunlar, nabız atışlarımızı düzenli kılar.. Taki televizyonlarımızın başına geçinceye kadar..
Nedir o?
İktidar, siyasi partiler, kurumlar, vatandaşlar sanki başka bir mevsimi yaşıyorlar.. Sert rüzgarlar, fırtınalar, kasırgalarla dolu yaşamın içinde miyiz?
Yaşamın sırrı şudur: Beğendiğinizi yapmayın, fakat yaptığınızı beğenin..
Kutsal olan, insani değerlerin korunması doğrultusunda yaşamaktadır. Elbetteki bu dengeyi sağlayacak olan resmi makamlar, iktidarlardır.
Televizyonlarımız aykırı dizilerle doludur. Her aykırılık vatandaşın bilincinde kaygı izleri oluşturur. Yediğimizden de, içtiğimizden de, kaygı duyacak bir hale geldik.. Tıp otoriteleri bile ikiye bölündü. Birinin yeme dediğini, öbürü yalanlayıp, korkmadan yiyiniz diyebiliyor.
Yakında nabız atışlarımızın sayısal değerlerinde bile “kaygı verici” açıklamalar yapılırsa hiç şaşırmayalım..
Meterolojik bir terimdir: Türkiye’de denizlerle kararlar arasında büyük basınç farkları olmadığı için rüzgarlarımız uygun eser..
Dahası var. Anlatalım:
“Rüzgar bir gün samanlığa demiş ki:
- Aç kapını sana saman getireyim.
Samanlık cevap vermiş:
-İstemem, içimdeki samanlığı götürme de, getireceğin lazım değil..”
Şimdi tüm kederlerimizi, sıkıntılarımızı, güvensizliklerimizi bir kenara bırakalım. Bazen havadan, sudan, rüzgardan bahsederken sağ duyulu bir topluma sahip olduğumuz da unutmayalım.
Tarihimizde “bahar havası” çok zaman uzlaşmaların, kardeşliğin, barışın simgesi olmuştur.
Baca eğri de olsa, dumanı doğru çıkar..