İŞİN İÇYÜZÜ / Hayatınızın yedek parçası yoktur..
Kentin insanları, kent yaşamında, “Ne diyeceklerini bilemiyor.” Durumuna düşmüşlerse ruhsal bir çöküntüyü hazırlıklı olmalıdırlar..
Çağın hastalığı stres ve unutkanlık insanın içine yavaş yavaş yerleşir. Her türlü aykırılıklar, sinir ve asap bozucu olaylar yoğunlaştıkca ruhsal bir takım reaksiyonlar gelişir.. Telaşlı bir yaşam, kişileri bunalımların kaynağına çeker.. Giderek hafıza durgunluğu yaşanır.. Stresli kişilerde unutkanlık daha çok görülür..
Kent manzaralarından görebildiklerimiz bunlar.
Aslında bu görüntülere biraz mizah bulaştırmak istersek, kenti yönetenlerin bundan rahatsızlık duyacağı pek düşünülmez.. Bunalımların kaynağındaki insanlar kendi derdine düştüğünde, caddelerin trafik işkencesi, gürültüsü, öfkeli kalabalığı; sonuçta çileye çekilir, susmak hayıra sağlanır.
İşte böylesine bir durumdayız.
Tarihi değerleriyle, doğa güzellikleriyle şairlere, şarkılara, türkülere malzeme olan İstanbul’un caddeleri, bugün, bunalımların kaynağı haline gelmiştir.
Şehrin merkezi alanları ve gövde meydanları pis giyimli, peşmürde kılıklı, traşsız satıcıların egemenliği altındadır. Yoğun trafik nedeniyle yollar kördüğüm halindedir. Adım başı rastladığımız çukurlar ve kasisler, çökmüş kanalizasyon mazgalları, uyarı levhaları bulunmayan yol tamiratları, günlük yaşam üzerine kurulmuş birer tuzaktır. Caddelerin temizliği için sorumluluk duygusuna sahip bir örnek şehirli aransa, bulunacağı şüphelidir.
Kentin yanlışlarına tepki vermeyen, gördüğünü görmemezlikten, duyduğunu duymamazlıktan gelen koşullanmış insan sayısı giderek yaygınlaşmaktadır.
Sorumluluğun öne çıktığı toplu yaşamlarda “el birliğinden, gönül birliğinden” bahsedilemez.
Törpülenen bir hayatın onarılacak bir yeri kalmaz.
Kimse gerçeği görmek istemiyorsa, eğlencelik bir sözle, işi tatlıya bağlayalım.
Trafik güvenliğiyle ilgili olarak Amerika’da yollara asılan levhalardan birine şunlar yazılmış:
“Otomobilinizi dikkatli kullanın.” “Kurallara uyun.” “Unutmayın hayatınızın YEDEK PARÇASI” yoktur.