SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ İKİ YÜZLÜ AŞK OLUR MU?

Günlük yaşamın dayanılmaz sancılarını çeken bir toplum olduk.

Günlük konuşmalarımızın önemli bölümünü,

“Neden biz böyleyiz?”, arayışı içerisinde geçiriyoruz. Şayet söz konusu insan

ilişkileri ise, bu kafa karışıklığının önünü açmak gerekir. Bunun için toplumun yargı

değerlerinin arızalı bölümleri hemen, incelenmeye alınmalıdır. Kafanızı kaldırıp

ilişkilerinizin türünü araştırınız. Aşk, sağlık, aile içi çatışmalar, ihanet, kötülük, ekonomik

nedenler, sinirsel etkiler, işsizlik, özgürlükler, demokratik özlemler gibi pek çok

gerginliklerin yaşamı çirkinleştirdiğini görürsünüz. Tabii ki, gerginlik ortamında huzur

barınamaz. Kişiler ilişkilerinde “rotu çıkmış” bir aracı benzerler. Bu durumda aracı

yürütebileceğinize inanıyorsanız böyle bir iyimserlikle, hayatı kendi seyrine bırakınız.

Başınızı boynunuzun içine çekiniz. Mevcut sıkıntılarınız ve gerginlikleriniz neyse, onunla,

yaşamayı devam ediniz..

Aslında dertler, iki kapılı bir hanın, giriş ve çıkış kapıları arasındaki mesafede

çöreklenirse ne yapardınız? Uygunsuz insanlarla yaşamanın uyumlu yolunu bulmayı

düşünürdünüz. O halde, yazımızın başına aldığımız,

“Neden biz böyleyiz?” sorgulamasını, çevresine yayan saf bir vatandaş olmaktan

kaçınınız ve kendinizi frenleyiniz.. Toplumda huzurlu ve huzursuz yaşayanlar arasında

yeterli bir ölçü henüz bulunamamıştır. Çünkü, herkes göründüğünün tersine, bir tavıra

bürünmektedir. Bu yüzden “iki yüzlü”ler arasında farklı bir kişilik yaşanamayacağına

önce, kendinizi inandırınız. Sadece “sevgiyi” tarif etmekle kalınız. Katıksız bir sevgiyle

dolu iseniz, toplumun sancılarını giderecek “mucize” bir insan bulunmuş olacaktır.

Yeni doğmuş bir bebeğin ıslanan altı nasıl değiştirilir, yahut bebeğin ağlaması nasıl

dindirilir gibi, iki yüzlü insan kafalarının da, hücrelerine kadar girip bakım yapılmalıdır.

Burada söylemek istediğimiz şey, neden ikiyüzlü olmak gibi, ahlaki bir çöküntünün

içinde kendimizi tutsak ediyoruz. Bu millet bir “habis”ur gibi kaldıkça daha çok vahşileşir,

huysuzlaşırız..

Birileri sizinle açıkça, “iki yüzlü” ilişkilerle, geleceğinize “ipotek” koyuyorsa, hayat

yolunuzun direksiyonunu ona kaptırmayın..

Her gün bize uymayan ve ters düşen şeylerle etrafınız çevreleniyor, kuşatılıyor.

Örnek isterseniz, şerbet lafı geçtiğinde, kelimedeki iki hecenin farklı anlamlarını

hatırlatalım..

ŞERBETLİ BİR FIKRA..

Meşrutiyet döneminden önce İstanbul’da, Giyasettin isminde taassubu bol bir

hoca yaşarmış. Oruç yiyen, çorapsız gezen karılarını boşarmış.

Yiyeceklerde haram saydığı hiçbir lokmayı ağzından geçirmezmiş. Hatta

namahremdir diye, kimsenin elini sıkmaz, alkollü saydığı için kolonya sürmezmiş..

Bu tür batıl görüşleriyle ünlü hoca, bir gün dönemin ünlü, soylu ailelerinden birinin

konağına davet edilir. Ev sahibi, değer verdiği hoca efendiye kristal bardak içinde şerbet

ikram eder. Giyasettin Efendi, bu ikramı kabul etmez:

“Mazur görün!. Şerbet içmem, der.” Ev sahibi şerbetinin kalitesini bildiği için

şaşkınlıkla: “Aman, efendim. Size özel hazırlattım. Şifa yerine geçer..” diye ısrar edince,

hoca Giyasettin kaşlarını çatarak, şöyle konuşur:

“İçmem.. Kesinlikle içmem.. Bilmez misiniz? Şerbettin evveli (ŞER), sonrası

(BET)tir..” Yani çirkinliktir.

UNUTULMAYAN SÖZLER: “Ancak kendi kendini yönetebilen akıllı insanlar hürdür..”

(Horace)

UNUTULACAK SÖZLER: “İki yüzlü aşk, yeşereceği tek iklimde barınamaz.” (STG)

<