İŞİN İÇYÜZÜ / İlaç sektörü Biraz Kımıldasa...
Sağlıklı yaşam konularında Batıdaki çoğu kişinin bildiği, bizlerin bilmediği bir noktadayız.
Gündelik hayatımız doktor ilaçları, şifalı otlar, perhizler ve eksersizlerle geçiyor.
Modern tıbbın tercihi kimyasal ilaçlardan yana.. Alternatif tıbbı benimseyenler ise şifalı otlar peşinde..
Tıp teorisyenleri hastalık olgusuna karşı, yeni bulunan ilaçların formüllerini deneyler sonucu prospektüslerle açıklıyorlar. İlaçların yararlı bölümlerini okuduğumuzda, hastalıklarımıza uyan pek çok iyileştirici ifadelerle karşılaşıyoruz. Fakat, prospektüsün yan etkileriyle ilgili satırlarını devam ettiğimizde, şaşkınlığa düşüyoruz. Neler neler yazmıyor ki:
Allerji, sinir sistemi, karaciğer, kalp atışları, mide rahatsızlıkları, bulantı, göz kararması, baş dönmesi gibi sakıncalarının da olduğunu öğreniyoruz..
İlaç kullanan hastaların hemen hepsinde bu şaşkınlık yaşanıyor..
Derler ya, ilaçlar bir yeri düzeltirken diğer organları da bozabilir..
Bunun dozu, kimyasal ayarları doktorlarımızın bilgisine bağlı. Doktorlarımız uzmanlık bilgilerini bu konularda kullanırlar.
Ancak, hiçbir ilaç, insanın düşünce gücünün üstünde etkili değildir.
Düşünce, sessiz zekanın akışını sağlar. Şayet düşüncelerimizi hastalıklar üzerine iyoğunlaştırırsak, mucize tedaviler bile ortaya çıkar.
Moral gücünün, kanser tedavilerinde iyileştirici etkileri olduğu bilinmektedir.
O halde bedeninizin kendi “zihni” olduğuna inanarak, güvenerek “yaşam bilimi”nin öncü kaynaklarından faydalanın..
Nasıl mı?
Önce akıl-beden ilişkilerinizi kavramaya çalışın..
Günlük yaşam ve çevre, hergün içimize, sayısız “kuşku” kurtları dolduruyor. Buna göre her organ, işlevlerinin yerini değiştiriyor. Vücuttaki kimyasal maddelere bağlı iletişimler yönleniyor. Birden içinize bunalım çöküyor, öfkeniz kabarıyor, ruhsal dalgalanmalar yaşıyorsunuz..
Beyinin kimyasal kodlanmasının düzelmesi için doktorlarınızın verdiği antidepresyon ilaçlardan şifa bekliyorsunuz..
Ülkemizde depresyon ve buna bağlı hastalıkların yaygınlaştığına dair ürkütücü raporlar okuyoruz.. İlaç bağımlılığı akıl hastalıklarını da beraberinde getiriyor.. Saldırganlık, unutkanlık, şizofren, paranoya gibi zihinsel rahatsızlıklar da sürekli yükseliş gösteriyor.
Kronik şizofren hastalıkları gençlerde daha yaygın.
Türkiye’nin psikiyatrisinde, şizofren hastalığı listenin önünde gösteriliyor.
Bunlar gelişen ve büyüyen bir ülke için sağlıklı haberler değildir.
Şizofren hastalığı şudur: İnsanda düşünce dağınıklığı, hayal görme ve gaipten gelen seslerle algılama şeklinde yapısal farklar oluşur. Beyin tarafından salgılanan “dopamin” adlı kimyasal madde azalınca hastada hayali görüntüler oluşur.
Zihin (akıl) hastalıklarının, yiyeceklerimizi iyi sindirip sindirmediğimize bağlı sayılan klinik sonuçları da bulunmaktadır.
Son teorilere göre, posalı sebzeler, muz, tavuk, süt gıdaları, “mutluluk” verici yiyecekler arasında gösterilmektedir.
Hastalığın kökeninde aile içi sevgisizlik yatmaktadır. Sevgiyle beslenemeyen beyin, kendisine gerekli mutluluk salgılayıcısı maddeyi bulamayınca dengesizlik geçiriyor.. Beyindeki dopamin eksikliği doğal yoldan güneşle de sağlanabiliyor.
Hayalle gerçek arasında algılama açmazına düşen genç beyinlerin, topluma tekrar kazandırılmaları mümkündür. Şizofren tedavisi gören hastalar yeni ilaçlarla tedavilerini devam ettirmektedirler.
İstanbul’da bu tür hastalıklar için örgütlenmiş derneklerle, terapi eğitimi ve sevgiye dayalı arkadaşlık duyguları geliştirilmeye çalışılmaktadır. Şizofrenliler Dernekleri sosyal etkinliklerde de bulunmaktadır.
Tedavi süreci içindeki hastaların pek çoğu üniversiteli gençlerdir..
İlaçla etkinlik kazandıklarında pırıl pırıl zekaları ortaya çıkmakta, şiir yetenekleri beğeniyle karşılanmaktadır. Ayrıca, üretkenlik alanlarında da başarılı çalışmaları olduğu belirtilmektedir.
Ancak, derneklerin kısıtlı imkanları desteklenmedikçe bu hizmetlerin aksayacağı ifade edilmektedir.
İlaç üreticilerinden sağlanan destek yardımları da yetersiz kalmaktadır.
Firmalar, bu gençleri “ilaç tanıtım görevlerinde” çalıştırabilirler.
İlaçların yan etkileri vardır ama meşguliyetle tedavinin beyine depomin maddesi depolayacağı da bir gerçektir.
İlaç sektörünün rant faturasının minicik hanesinden, şizofren hastalarını sosyalleştirme havuzuna birer damla aktarılmalıdır.
Dünyada ilaç ham maddesi üretiminde, imalat, maliyet girdileri ve patent ilişkilerini iyi bilen bir kalem sahibi olarak, bu önerimin dikkatle değerlendirilmesini beklerim.