İŞİN İÇYÜZÜ / MUHABİRLERİN AYAK İZLERİ..
Ülkemizdeki büyük olaylarda, herkesin üzerine yerleşen korkuya silmek için “sosyolojik ve psikolojik” bağlar devrede görünmüyor.
Günlük yaşamda, kaygılarını ve korkularını dışa vuramayan bir toplumsal manzarayla karşılaşıyoruz. Sokaktaki vatandaş irkilen, korkan kişilik bozukluklarını, çevreden gizli tutma takıntıları içinde.. Korkuların daha fazla yaşandığı ve algılandığı anarşik bir ortamın kucağındayız. Terörün canlı bombaya dönüştürdüğü canavar yaratıklar aramızda dolaşıyor. Korku baskısı altında bunalan insanlar, güven bunalımına sürüklenmiş durumda.
Çağımızın en köklü korkularını yayan ve programlayanların kimlikleri, istihbarat ağlarına takılmayınca korkunç eylemler gerçekleşebiliyor. Geldiğimiz bu yeni dünya düzeyinde, kargaşa ve kaos çılgınlıkları, bütün acımasızlığıyla süreceğe benziyor. İnsanlık en utançlı dönemlerinden geçiyor. Toplumsal güven sarsılınca fertler can derdine düşüyor. Kişiler sinerek ürkek ve edilgen konuma çekiliyor.
Bu bağlamda toplumun ve bireyin cesaretlendirilmesi için hiçbir çalışma yapılmıyor. Aydın kesim, üniversiteler, psikologlar,sosyologlar sahaya inmiyor.. Bunların bir bölümü televizyonlarda, otlarla, gıdalarla ilgili, sağlık ve güzelleştirme, zayıflatma programları sunuyor.
İnsanları korku evhamından kurtarmanın ve motive etmenin bilimsel yöntemleri mevcuttur. Kişilik karakterleri yüz tipinden ve bakışlarından çözülebiliyor. Suça yatkın tiplerin çene, burun, yanak, alın ve göz bebeklerinden ruhsal yapılarını keşfetmek mümkündür. İlim dalında kriminolojik metodlarla suçun kaynağına ulaşılmaktadır.
Aslında, bizim insanlarımızın bu konularda duyarlı ve uyanık olduklarını söyleyenler çıkabilir. Kulaktan dolma bilgileri yayan, kulağı krişte olan, yahut birilerine kulak kabartan, yetenekli kulak misafirlerinin varlığından bahsedecek değiliz. Yağmur yerden göğe yağmaz. Doğruya ulaşmak ilkesi benimsenmelidir.
Güven, yargı ve iradenin felçe uğrayışı, demokrasinin yıkılışını hazırlar.
İşte, bu nazik noktada en büyük hizmet medyaya düşer. Bunu işleve dönüştürecek olanlar da gazete muhabirleridir.
Muhabirler, insanların mantığına ve içgüdülerine hitap etmeyi iyi becerirler. Bütün gün toplumla iç içe oldukları için;
“Her bakışı bir gözleme.. Her gözlemi bir düşünceye çevirmekte” duyarlık sahibidirler..
“Biri eğer gözlerini senden kaçırıyorsa, emin olun ki, o gözlerde sana ait bir şeyler vardır.”
Günümüzün yetişkin, donanımlı muhabirleri, Dostyevski’nin yukarıdaki anlamlı sözlerini, mesleklerinde “anahtar sözcük” olarak kullanırlar.
Göz ruhun aynası olduğuna göre, gazete muhabirleri de insan karakterini çözmekte deneyimli bilgilere sahiptirler. Muhabir uzmanlık alanında “avcı sorularla” karakter tahlilleri yapabilir. Gözler, tipler ve davranışlar, zihinsel kusurları ortaya çıkarır.
En tehlikeli bir meslek türü olan muhabirlikte, korkaklık hissi barınamaz. Bu görevini yaparken korkunun kölesi olmaz.
Mesleğimizin büyük ustası Cihat Baban, ilk defa bana açıklamıştı:
“Haberlerin peşinde ayaklarını ve aklını aynı anda çalıştıracaksın..”
Ustamın bu formülünü ilk defa açıklıyorum.
Toplumun görmediklerini, bilmediklerini muhabir taşır.
Üzülerek söylüyorum. Haber topladığı her alanın frekanslarına ulaşabilen muhabirlerin medyadaki sayısı giderek azalmaktadır. Muhabirler gibi tehlike çemberinden geçmeden olayları algılayan, yorumlayan fıkra yazarı sayısı ise, gazete sayfalarını taşırmaktadır.
Medyada “Muhabir kadroları” genişletilirse, halkın cesaret duygularına da, mesleklerinin tehlikeli yüzeylerinde dolaşan gazetecilerden güven kazandırılmış olur.
Toplumun aynası gazetelerdir. Gazetelerin aynaları da muhabirlerdir.