İŞİN İÇYÜZÜ NE KADAR ÖRNEK VATANDAŞSINIZ?
İnsan içindeki sınırsız duygularla dünyaya bağlanır. Ömrünün su gibi akıp gittiğinin
farkında olsa da gene de dünyanın cazibesinden kurtulamaz. Tek gıdası umuttur. Gelişen
teknoloji onun umutlarını körükler durur..
İnsanın fizyolojik yapısı da , ruhsal yazgısı da, hep umutla bezenmiştir. Yaşarken
“umut”la yürürken dünyadaki emanet canını, son nefesinde bile umutla kapatır. Bunu Aşık
Veysel, pek anlamlı ifade etmiştir:
“Aslıma karışıp toprak olunca,
Çiçek olur mezarımı süslerim..”
Halk şairlerimizin bu tür söylemlerinden doğan şiirleri sezgilerinin gücünü
göstermektedir. Karacaoğlanlar, Yunus’lar, Pir Abdallar, hiçbir canın gövdeye “mülk”
olmayacağını söylerler. İnsan kendi nefis ve ihtiraslarına mağlup olmadıkça yumurtanın akıyla
sarısı birbirine karışmaz.
Şimdi önemli bir olguya değineyim: Batı’dan Doğu’ya, Doğu’dan Batı’ya doğru zikzaksız
bir hat çizin. Bu işlemi yaparken herkesin aklından birbirine uymayan düşünceler geçer. Bunu
bir fıkrayla şöyle örnekleyelim:
Kadınlar kendi aralarında toplanmış, konuşuyorlarmış. Aralarından biri “Bekar bir erkek
arkadaşım var” demiş. “Yalnızlıktan bıkmış. Onu sizlerle tanıştırsam, ne dersiniz?”
İkinci kadın, söze karışmış: “Nasıl?” diye sormuş. “Yakışıklı mı bari?”
İkinci kadın, söze karışmış: “Zengin mi?” sorusunu yöneltmiş..
Üçüncü kadın “İyi bir muhiti var mı, unvanı nedir?” demiş.
Dördüncü kadın daha gerçekçi davranıp sorusunu söylemiş: “Nerede?”
Artık, teknoloji, yıldızların nabız atışlarını ölçebilecek bir seviyeye yükselmiştir. Tarımda
bir karış toprağını ekmek için traktörüne ucuz yakıt temin edemeyin çiftçinin yürek sesleri
duyulurken, vatandaşlar binbir dertle boğuşurken siyaset arenasında, “vatan-millet” aşkına
çekişmeler, söz düelloları yaşanıyor.
Şairlerimizin yıllarca cilaladığı güzel ülkemizin cazibesinden hızla uzaklaşıyoruz.
Birbirine küs bir toplum olduk adeta. Birbirlerini tanısın tanımasın, yolda hafifçe omuzunuz
dokunsa, karşılığı saldırganlık, kavga oluyor. Caddelerde adres sorulması bile sakıncalı hale
geldi. Homurdanan, yüzü kaskatı, heykelleşmiş tiplerle vatandaşlık kültürünü nasıl kuracağız?
Herkesin ne kadar örnek vatandaş olduğunun “test” zamanı geldi. Siyasetçiler,
birbirlerini suçlama, yıpratma metodlarına tutkal gibi yapışacaklarına ve kendilerine alkış
yağdıracak “toplantı manzaraları” üreteceklerine toplumun aykırılıklarına inmelidirler.
Yukarda anlattığımız fıkrada geçen “Nerede?” sorusunun en kestirme yol olduğunu görüp,
anlayacaklardır.
Demokrasi, kurumları kapsayan bir yönetim metodudur. Bireyler, bu prensibe bağlı
olarak özgürlük ve eşit haklarla yaşarlar. Ruh dengesi bozuk, şuuru tükenmiş ve insanlıktan
nasibini almamış olan insanlara dikkat ediniz. Yurttaşlık görevlerinin yüzde kaçını
uyguluyorlar?
İnanın; asıl anket, “karakter yoklamaları” için yapılmalıdır diyeceği geliyor.
İNGİLİZLER DER Kİ: “ İnsanların kusurları, kendi gözlerine nadiren görünür.”