SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ / O, VATANDAŞ DİYOR Kİ..

Kaza geçirdiği yerde Devlet Malına zarar vermesin diye direniyor.. İliğine kadar bozulmuş insan müsvettelerine karşı faziletli bir duruş sergiliyor. Demir kapak ayağına düşmüş.. İşçi çizmelerini, acısını yüreğine bastırarak son bir güçle çıkarabilmiş.. Etrafında yardım için toplananlar var.. Onlar da telaşlı.. Ayağı ezilen işçi, metin tavrının  durgunluğuna dalmış.. Birazdan ilk yardım aracı geliyor. Görevliler, dışarı fırlıyor, sedyeyi hazırlıyor.. Sıra yaralı işçiyi sedyeye bindirmeye geliyor.. Gözlerinden bulut geçmiş gibi boşluğa bakan işçi, “çoraplarımı çıkarın” diyor. Ambulans görevlileri buna aldırış etmiyor.. İşçiyi, hazırladıkları sedyeye uzatmaya çalışıyorlar. O ise, çorapları çıkarılmadan binmemekte ısrarcı.. Orta yaştaki adam, insanlık duygularının altında ezile ezile diyor ki:
“Çoraplarım kirli. Devlet malına zarar gelmesin!..”
Yaralı halinde bile vatandaşlık onuruna sahip çıkan bu adamı, bir anıt yerine koyup, heykelini dikmek daha doğru olur diye düşünüyorum.
Bu harika vatandaş, sahip bulunduğu kişiliğiyle, toplumda “Bir Hiç “ kalmayı karakterine sığdırmış insanlara, adeta “Jilet keskinliğinde” bir hava estirmişti:
“Vatandaş olma bilincine erişmek”
Devletine saygı duyan gerçek bir vatandaş ortaya çıkmıştı.
İşte, o adam, kirli çoraplarının Devlet malına zarar vereceğini düşünürken herkes için bir referans örneğiydi.
Şöyle bir hatırlatalım.Vatandaşlarımız “Vatandaşlık sorumluluğu” ne olduğunu biliyor mu? Mantıksızca, düşüncesizce, körlemesine bir yaşam izleyen vatandaş tiplerini bir düşünelim. Herhangi bir konuda:
“Haklarını aramayı becerebiliyorlar mı?..”
Haksızlığa düştüğü vakit dilekçesini hangi makama vereceği konusunda bir bilinç sahibi mi? Oturduğu mekanda komşusunun eziyetine maruz kalırken, her söylenen şeye inanıp kanarken, her hangi bir iş takibinde görevlinin bahanelerine usul gerektiren bir karşı tavır gösteremeyen, gerçek haklarının bilincinde olamayan insanlar, sizce bir “Soru işareti” taşımazlar mı?
İnsaf sahibi herkes söylesin. Vatandaşı, vatandaşlık bilincine hazırlayan eğitim programları yapılıyor da bizlerin mi haberi olmuyor?
Şoför direksiyona oturur; Trafik polisi ceza yazarken, durumuyla çelişen ceza maddesinin gerekçeleri üzerinde şüpheciliği yaşar.. Doğru, ya da yanlış..
Korku ve belirsizlik içinde kalır.
Mark Twain der ki: Kişilik haklarımızı “Kelimeler anlatır, kelimeler açıklar, kelimeler tavsiye verir, kelimeler değiştirir, kelimeler kazanır, kelimeler biçimlendirir, kelimeler ikna eder, kelimeler kandırır, kelimeler dokunur, kelimeler öldürür..”
Bu saydıklarımızın hiç biri televizyon programlarından vatandaşlara anlatılmaz.
Modacılar, yemek tarifçileri, sevgili değiştiren artist namzetleri ve daha pek çok “ıvır zıvır” şeyler, görsel bir kültür diye vatandaşların beyinlerine doldurulur. Vatandaşlık hakları konusunda daima bilinmeyenleri yaşayan ülkemizde, yazımızın başında değindiğimiz:
“O, vatandaş diyor ki..” gerçeği, dileriz kulak arkasına atılmaz..
Yasalardan, tüzüklerden, çeşitli mevzuattan bihaber yaşamayı, vatandaşlık kurallarının dışına taşıyanlar, çoraplarının pisliğiyle “devlet malını kirletemem” diyen yaralı ihtiyarın ambulans başındaki görüntüsü unutulmamalıdır.
Yaşamlarımızın bu yönünün giderek gerilediği görülmelidir.
Şimdi, bakalım şu fıkra ne anlatıyor:
Bir adam caddede dileniyordu. Elinde tuttuğu kutuyu, yanından geçen bir vatandaşa uzattı.
Vatandaş durakladı ve sordu: “Bu ianeyi kimin yararına topluyorsun?”
Dilenci, bilinen teranesini tekrarladı: “Acıyın Bayım!. Vicdan, merhamet sahibi iseniz, ona bu yardımı yapınız.”
Adamda aldatılmaya prim verecek göz yoktu. Uyanık bir tavırla başını sallayarak:  “Bu kutunun içindeki bütün parayı bana verin” dedi.  “Yardım topladığınız kişiyi sizden önce görerek ianeleri bizzat ben teslim ederim..”

 

 

<