İŞİN İÇYÜZÜ ÖNCE, KENDİNİZİ ÇÖZÜMLEYİNİZ...
Sanırım, herhangi bir istek içinize doğduğunda; çaresizleşirseniz, kendinizi “çözememiş”
duruma düşersiniz. Henüz ne istediğinizi bilmeden, kararsızlığın dibine saplanırsınız.
Siyasetçilerin durumuna bakınız. Vatandaşların şikayetleri, yağmur olup üzerlerine
dökülmektedir. İliklerine kadar ıslansalar bile bunu, ciddiye almazlar. Belki inanamayacaksınız ama,
dünyada en “pişkin” siyasetçiler aramızda yaşamaktadır. Vatandaşa şirin görünüp, isteklerini kulak
arkasına atmak ve avutmak konusunda, pratik bir zekaya sahiptirler. Yağmurdaki ıslanışlarını; millete
hizmetin avantajına çevirmesini iyi bilirler. Siyasetçi tipler, yalanlarını daima gizli tutarlar. Kötü bir
davranışla karşılaştıklarında, hiç tepki göstermeyecek kadar kurnazdırlar. Halktan gelen tepkilerin
zaman içinde, yağmur gibi dineceğine inanırlar…
İşte, asıl kararsızlığa itilen bu toplumun rahatsızlığı bunlarla başlar. Sonunda, “bir olalım, diri
olalım, elele verip ilerleyelim.” Sözleri, kararsızlarla önemini kaybeder. Yani, ilacın seçimi etkili olmaz.
Kararsız siyasetçilerin, toplumsal gelişmenin potansiyel gücü üzerine kurdukları ipoteği,
çözebilecek bir “düşünce devrimine” muhtacız.. Zihinlerimizin manasız, anlamsız vaadlerle
yoğunlaştıranların kötü eylemlerine kapılmayalım. Sağlıklı yiyeceklerle, sağlıksız yiyecekler arasındaki
farkı görelim.
İyi ve kötü siyasetçi tanımı yapıldığında, hangi tarafta olursanız olun, üzerinize düşeni yapın:
“Önce, kendinizi çözümleyiniz..”
Hiçliği kanıtlanmış çarpık siyasetçileri, “doğal afet” kabul eden aklı başında bir toplum, kendi
cazibesini, kendi eliyle artırmış olur.
Hiçsizliğin derinliğine gömülecek politikacı tipinin ayırımını yapabilen her siyasi parti,
kalkınmanın ucunu eline geçirmiş bulunur.
Sözgelimi, bunu başaramayan siyasi partiler, kar topundan çığ oluşturmaya zemin hazırlarlar..
O halde bu yüzden mi çoğumuz; televizyon oturumlarında, hangi akla hizmet ettiğini bilmeden
yorum yapanların “dalga boyuna” kapılmış gidiyoruz..
Bize düşen, “siyasetçi krizine, oksijen çadırını” göstermek görevidir.
Çok defa:
“Burnunun dikine gidenleri gördükçe, “burnumun direği sızladı.” diyenlerle “burun buruna”
geldiğimizi unutmayalım..
TEKME TEKNİĞİ
Adamın birinin karnı acıkmış. Cebinde de parası olmayınca, önünde durduğu lokantaya
girmeden önce, bir şeytanlık düşünmüş.. Açlık o kadar bunaltmış ki, her ihtimali göze alarak lokantaya
girmiş ve tıka basa doyuncaya kadar yemek ısmarlamış. Sonra lokanta sahibinin yanına giderek:
“İşler nasıl gidiyor, Patron?” diye sormuş. Adam cevap vermiş:
“Şükürler olsun, fena değil. Geçinip gidiyoruz.”
“Müşteriler hep peşin mi verir paralarını?”
“Evet, peşin öderler.”
“Peki, hiç vermeyen çıkmaz mı?”
“Pek seyrek oluyor.”
“Peki, böyle yemek yedikten sonra parasını ödemeyenler olmazsa ne yaparsınız?”
“Hiç acımam. Kıçına tekmeyi vurur atarım adamı..”
Parasız müşteri hemen arkasını dönmüş lokantacıya:
“Vur öyleyse hemen kıçıma!.”
DÜŞÜNDÜREN SÖZLER: “İtiraf edilmiş hata, yarı tamir edilmiş demektir.” (İngiliz Atasözü)