SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ / 'PÖSTEKİ SİYASETİ' ŞİFRELERİ..

“Yeni Gün” gazetesi, (1918-1923) yılları arasında Cumhuriyete geçiş döneminde, Milli 

Mücadele ruhunu yüreklendiren önemiyle tarihimizde onurlu bir isim taşır.

Kurtuluş savaşının amaç ve ilkelerini iletmekte bir dünya sesi olan bu gazete, 

Cumhuriyetin ilanında ismini “Cumhuriyet”e çevirmiştir. Osmanlı’nın mütareke ve 

Cumhuriyetin ilanı arasındaki süresinin görüntülerine tanık bir gazetedir.

“Yeni Gün” gazetesinin Kurtuluş Savaşındaki tarihi işlevi,Hacettepe Üniversitesinde 

doktora tezine kaynak olmuştur. Savaşta ve barışta önemli yükümlülükleri görünen “Yeni 

Gün” gazetesi, 20 Haziran 1969 yılında, bir genç yürek, Cumhuriyet ve Ay-Yıldızlı Bayrak 

sevdalısı Engin Köklüçınar’ın girişimiyle yayın hayatına kavuşmuştur.

“Yeni Gün” gazetesinin bu tarihi dokusunu içime sindirdiğim için yeri geldiğinde arka 

plandaki tarihi gerçeklere dokunuyorum.

Gazetelerin okur etkinliği ne olursa olsun, bir söz ağızdan çıktığında, yahut kalemin 

ucundan döküldüğünde, gerçekçilik gün ışığı gibi, en karanlık dileklerden bile sızar. Öyle 

dönemler olur ki, okunmaz dediğimiz gazeteler, gündeme getirdiği haberlerle sosyal 

medyanın dilinde çalkalanır. Fikrin önemi, gazetelerin büyüklüğünden küçüklüğünden güç 

kazanmaz. Fikir, düştüğü yerde çığ gibi büyür, yuvarlanır.

Medyamızda, gelinen aşamaların hangi gazetede “piyango değeri” kazanacağını önceden 

kestirmek pek mümkün olmaz. İletişim yapısının farklı nedenleri vardır. Önemli iletişimler 

hep “kör noktalardan” doğar.

Sorun şu ki; Rusya ile Amerika arasında Suriye konusunda oynanan gizli oyunların temel 

dayanağı “Potsdam Konferansı’nın müzakere kayıtlarında aranmalıdır.. Bunu “Yeni Gün” 

gazetesinin 7 Mart 2016 tarihli sayısında, “Potsdam’ın İkinci Yüzü Suriye mi?” başlıklı 

yazımda açıklamıştım. Yazının belgeselliği Sosyal Medyanın ilgi alanına girince, konunun 

ciddiyeti doğruluk yönünde gelişmeler göstermeye başladı. Potsdam’ın şifreleri, Rusya ve 

Amerika’nın aniden Suriye’de ateş kes sürecini başlatmalarıyla öngörümüzün isabetini 

doğruladı.

Hatırlatalım, İkinci Dünya Savaşından sonra galip devletlerin küresel haritada kendilerine 

yeni paylaşım hatları çizdikleri yerin adı Potsdam’dır. Burası Berlin yakınlarındaki bir 

beldenin ismidir.)

Amerika’nın aniden ateşkese bir adım atması, Rusya’nın aniden askerini çekmesi 

nedensiz değildir. Potsdam mantığıyla hareket eden dünyanın bu iki kutup ülkesi, uzun 

vadeli planlamaların odağına artık yerleşmişlerdir. Rusya Akdeniz’deki alanını büyütürken, 

Amerika “Tavşana koş, tazıya tut” hedefindeki paylaşım yerlerine ip germiştir.

Uluslar arası karmakarışık ilişkilerin odak noktasını hesaplamayan yorumcular, algılama 

uzmanları, bu kutup ülkelerinin dümen suyunda kalarak hep “Havanda su döven” duruma 

düşmüşlerdir. Yani, açıkçası, kafa karıştırıcılığı yapmışlardır. Dünya yüzündeki dış 

politikaların geçmişine iyi bakarsanız geleceğin ayarlarını iyi uyarlayabilirsiniz.

Bu konuda, küresel siyasetin bütün kurnazlıklarına en etkili manevraları hazırlayan Sultan 

Abdülhamit Han olmuştu. Devletlerin belli niteliklerini iyi hesapladığı için onlara daima 

“Pösteki siyaseti” tezgahları kurardı.

Düşmanca tasarımcı ülkelere, içinden çıkamayacağı çetrefil işler yükleyip, uğraştırır, 

sonuçsuz şeylerle oyalanmaları için Pösteki saydırırdı. Bunun bir de “Deliye Pösteki 

saydırmak” gibi bir başka öyküsü de vardır.

Nedense, İkinci Dünya Savaşı sonrası 216 devlet yeniden inşa edildi. Çok klavuzlu bu 

ülkeler Birleşmiş Milletler çatısı altında toplandı. Karar mekanizması beş büyük ülkenin 

kontrolüne verildi. Osmanlı döneminde dünya ülkelerinin sayısı azdı. İşte, Potsdam 

kriterlerinden sonra mantar gibi devletler üretilerek, “böl parçala,  yönet” gibi stratejik 

alanlar hazırlandı. Ortadoğu ülkelerine sıra gelince, Irak’ta başlatılan bir yalan kurgusu 

sonucu, bu planın bir parçası olan Suriye toprakları da geleceğin “küsürat Devletleri”ne 

hazırlanmaktadır. Türkiye üzerine korku pompalayanlar, iç bölünme taktikleri yaratanlar, 

hep bu süper güçlerin “Ajan ağızlı” insanlarıdır. Türkiye’nin dünya güvenliği için ileri bir 

karakol olduğu ve “Posteki Siyaseti”nin sağlam tezgahlarına sahip bulunduğu ezelden beri 

bilinmektedir. Bu topraklar üzerindeki jeopolitik mayayı çağdaşlık uyanışına hazırlayan 

Mustafa Kemal olmuştur.

Göz boyamacı küresel güçlerin hormonlarındaki dürtülerini “Göldeki iki ördeğin” 

hikayesiyle yorumlarsanız, kafa karıştırıcıların aldatmalarından kurtulma fırsatlına erişirsiniz.

İKİ ÖRDEK BİR GÖLDE

Yaşlı bir adamla karısı, günün birinde küçük bir gölün kıyısından geçiyorlardı. Kadın, 

duraklayarak kocasına “Şu erkek kazla dişisine bak.. Suyun yüzünde ne güzel 

kayıyorlar.İnsanlarda onlar gibi iyi geçinebilse hayat ne kadar tatlı olurdu..” dedi. Karı-koca 

akşam gene aynı yoldan dönerken, erkek kazla dişisinin batan güneşin ışığında yüzmeye 

devam ettiğini gördüler. Kadın, “Bak şu iki kaza dedi. Ne kadar ahenkli bir hayatları var, 

değil mi?”

Adam hemen söze atladı. “Dikkat edersen, bu dişi kazın sabahki olmadığını göreceksin.” 

dedi.

<