İŞİN İÇYÜZÜ / SELAM VERDİM, BAKMADI GEÇTİ..
Kimsenin kimseye toz kondurmayacağı bir dönemden geçiyoruz. Artık her şeyi iyi düşünüp bir sonuç çıkarmak zamanı geldi. Yaşamdan tat almayanların “kuru gürültüye getiriliyoruz.” Yakınmalarına bakmayın. Ortalık sütliman oldu. Sonunda herkes evine çekildi. Sütten ağzı yananlar bile kalmadı. Her dönemin koşullarından yararlanan ödlek aydınlar, köşeye sinip akıl dağıtmaktan vazgeçecekler..
Akıllı ve adil olduklarını zannedenler, hafıza unutkanlığından kurtulacaklar. Hayal gücü, bilgiden daha değerli hale geçecek. Gelecekte olabileceği en iyi yeri seçerken aşırı stres, gerilim ve duygusal travmalardan etkilenmeyecek.. Uzun süreli endişe, korku ve depresyon, beyninde tahribat etkisi bırakmayacak.
Toplumda seller gidecek, kumlar kalacak. Herkes, birbirinin yüzüne bakar hale gelecek. Karşılıklı ilişkileri bir sıcak “selamla” toplumsal “muhabbete” dönüştürebileceğiz. Selamı, sabahı kesmek gibi bir inatlaşma, kökünden kazınmış olacak..
Selam vermek, saygılı bir toplumun yaşam senedi yerine geçecek..
Aklı durgunlaşan bir toplumun beynindeki paslı lekeler, selam kültürüyle çıkarılınca, sevgisizlik giderilecek; siyasiler bundan kazançlı çıkacak.. Herkesi selamlaşmayla kaynaştırmak hiç de yanlış düşünce değildir. Önemli olan hayatta kalmaktır.
Genelde yaşlandıkça insanı zedeleyen duygu ölüm korkusudur.
“Hayat çatlak bardaktaki suya benzer.. İçsen de tükenir, içmesen de..
Bu yüzden hayattan tat almaya bak.. Çünkü yaşasan da bitecek, yaşamasan da bitecek..”
Neyzen Tevfik, iyi bir gün geçirmenin koşullarını buna bağlıyor.
Bilgin Benjamin Franklin’e göre, “Mutlu olmanın iki yolu vardır. Ya isteklerimizi azaltmak, ya da imkanlarımızı çoğaltmak..”
“Selamlaşın, sevin, sevilin, deniliyor.. Ama, selamın limitini tayin etmek sizlere düşüyor. Elbette selamın azı, çoğu olmaz.. Selam verilir, selam alınır. Ancak, selamsız kalacağınız anlara da hazırlıklı olun.. Selam kampanyasında, yerini belirlemiş olanların toplumumuzun alışık olduğu şu şikayetlere sıkça sürükleneceklerini de hatırlatalım:
“Selam verdim, bakmadı, geçti!.” Yahutta, “Selam verdim borçlu çıktım” türünden his dünyası kararanları da, selam kültürümüzün mağdurları sayabilirsiniz.
Tiyatrolarda alkışlarla başlanan her oyunun bir son perdesi vardır. Kimyası hasarlı insanların görgüsüzlüklerini, “taş devrinden” kurtaramazsınız.
Neyse, selam vermenin temel eksersizlerine vakit ayıralım. Yaşamımızdaki sürekli bir şakanın güldürmeye değer şeylerine bakalım. Cinsiyet konusunda buluğ çağında, kız ve erkek çocuklarının selamlaşmasını ayıp kabul eden toplumumuzun bu hassas dengelerine dokunmadan yabancı kaynaklı bir fıkraya geçelim..
Dünyada, cinsiyet konularını ilk defa bilimsel raporlarıyla kanıtlayan doktor Kinsey, Paris’te bir toplantı yapıyordu. Kinsey, konuşmasına sormakla başladı:
“Sizlerden alacağım cevaplarla çalışmalarıma ilmi değer kazandıracağım, dedi? Beyler, cevaplarınızı verirken elinizi kaldırmanız yeterli olacaktır.”
Doktor Kinsey, dikkatini kalabalık üzerinde sabitleştirerek birden sordu:
“Lütfen, karılarına karşı kocalık görevlerini hergün yapanlar el kaldırsın..”
Salondaki beylerin dörtte üçü el kaldırdı. Kinsey, tebessüm ederek:
“Ah şu Fransızlar ah!!” dedi. Sonra, gene sordu:
“Peki, şimdi de iki günde bir görevlerini yapanlar el kaldırsın..”
Bu defa, büyük salonun beşte biri el kaldırdı.
Kinsey:
“Haftada bir defa?” deyince, buna da birkaç el utana sıkıla kalktı.
“Bu işi ayda bir yapan var mı?”
Dinleyiciler arasından çekingen tavırlı on kişinin el kaldırdığı görüldü.
Doktor Kinsey sormaya devam etti:
“Beyler bu işi senede bir kere yapanlar da var mı?”
Salonun sessizliğe büründüğü bir anda arka tarafdan ayağa kalkan bir adamın neş’eli sesi duyuldu:
“Benim efendim, bendeniz..”
Doktor, bu neş’eli adama baktı:
“Açık konuştuğunuz için teşekkürler. Ancak, neş’enizin sebebini de öğrenebilir miyim?” diye sordu.
Adam, neş’eli haline devam ederek:
“ O iş dün oldu da ondan!.. Şimdi tam bir yıl rahatım doktor..”