SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

İŞİN İÇYÜZÜ / ZART-ZURT VİRAJINA GİRERKEN..

Gündem tek maddeye dönüştü.  Seçim. Herkes kendine göre yorumlayıp hangi partinin kazanacağını konuşuyor. 1946’dan beri işleyen seçim mekanizması, yeni umutları ve yeni beklentileri beraberinde getirir. Önemli olan toplumun bütününü bu güven ortamının da huzura ve mutluluğa taşımaktır. Bu nedenle de kimin veya kimlerin başarılı olacağı kadar demokrasimizin hangi kazançla çıkacağıdır. 
Yıllar var ki sağlıklı bu demokrasimizin hasretliği sürüyor. Ve ne yazıktır ki, Batı örneği bir demokrasiden gittikçe uzaklaşıyoruz. Körlerin fili takip etmesi gibi bir anlayış sürüp gidiyor.
Her kesimin kendine göre bir demokrasi algılaması var. Özünden kopmuş bir demokrasinin girdabındayız. Demokrasi öncelikle bir yaşama şekli olup özgürlüklerle donatılmıştır. 
Hukuktan ve ahlaktan yoksun bir demokrasiden söz etmek ne teorilerde ne uygulamalarda vardır.  Talanın, yalancı ve soygunun yandaşları için sığınılacak bir liman olmayan demokrasi kuvvetler ayrılığını bünyesinde korur ve yaşatır. 
Ne adamına göre hükmeden bir yargı ve ne de yürütmenin emrine girmiş bir yasama organına vize verir. İkinci Dünya Savaşı sonrasının demokrasi ile idare edilen devletleri siyasi bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlığın sağlıklı bir demokrasi için kaçınılmaz olduğunu tespit etmişler, aş ve iş beraberliğini gerçekleştirmişlerdir.
Bir yerde milyonlarca işsiz varsa, bir yerde milyonlarca insan açlık ve yokluk sınırının altındaysa ve ağzını açan hapsediliyorsa orada demokrasi yoktur.  Orada hücrede tutsak insanlar vardır. Yani köleler gibi yaşamaya mahkûm edilenler.
Hiçbir siyaset bilimcisi özgürlüksüz, denetimsiz ve ehliyetsiz demokrasiden söz etmemiştir. Ben yaptım oldu tarzındaki anlayış, Bektaşi babasına atfedilen abdestsiz namaz kılmasına verdiği cevaba benzer. Ben kıldım oldu. Korkusuz uyuma, korkusuz düşünme ve korkusuz yaşamak olan demokrasiyi, getirip seçim sandığına bağlamak ve demokrasi işte bundan ibarettir demek, yanlıştır. 
Seçimden seçime hatırlanan demokrasi, demokrasi değildir.  İnsanlar sorgusuz sualsiz içeriye tıkılıyorsa, ayrıcalık teşvik ediliyor, millet farklı ölçülerde değerlendiriyorsa, sen bendensin, sen benden değilsin deniliyorsa demokrasinin ruhuna Fatiha okundu demektir. 


Sabahtan akşama seçim beyanlarını ne zaman dinlesem kulaklarıma “Dipsiz bir kuyu”nun uğultusu dolar.. Dipsiz kuyuya ses göndersen yerine “inilti” duyulur.
Şimdi, herkes seçim kokusuna burnunu uzatmış durumda.. Kulaklarını sorarsanız dipsiz kuyudan yansıyan “uğultuları” ayırt etmekle meşgul..
Seçimlerin yapılacağı 7 Haziran tarihine kadar, dipsiz kuyudan perde perde yükselen uğultular içinden insan;
“Kendi varlığını sorgulasa” daha iyi eder.
İnsan hâlâ, evrendeki yerini anlamış değildir. Hayal dahi edemeyeceği, hangi boyutta olduğu bilinmemektedir. Neden, insanoğlu bilinmez sırlarla örtünmüştür?
İnsan gerçeğine, hangi açıdan bakılmasında şaşkınlığa düşen Sokrates: “Bildiğim bir şey varsa o da hiç bir şey bilmediğim.” demekle, aklının erişemediği son noktayı belirlemiştir.
Buna karşın, bizim duayen yazarımız, şair Turgut Fethi, insanın aslı ve özü hakkında şöyle bir değer hükmüne varmıştır:
BEN NEYİM ?
“Bir zaman diliminde geldim, gidiyorum.
Nerede, nasıl başladı Evren’de 
Bu saatin tiktakları,
Bilmiyorum.
Milyonlar, milyarlar,
Milyarların katı trilyonlar,
Allah’ın bu takvimde ben neredeyim?
Yokken var oldum,
Varken yok olacağım,
Var mıyım, yok muyum,
Ben neyim?..”
İşte, madde ve mana karşısında insanın çaresizliği bu şiirde açıklıkla dile getirilmiş oluyor.. İnsanın üstün ve yüceliğini kavramamız için bir de Mevlana’yı dinleyelim:
-    İnsan, bir hamur teknesi boyundadır, fakat, gökten de üstündür, esir’den de.
En güzel biçim olan insan biçimi, arştan da yücedir, üstündür, düşünceye sığmaz.
Bu paha biçilmez şeyin değerini anlatsam ben de yanarım, duyan da..”
Görülüyor ki, insan sırlarla örtülü kalsa da, kendi değerine kendisi inanmalı, niteliğini bilmelidir.
İnsan “dipsiz kuyu” misaline kendisini alıştırdığı sürece, ruh denilen asli cevheriyle gideceği yolun önünü seçebilir.
Yaşamda rüya, hayal ve önseziyle olaylara seyirci kalınamaz.
Demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsuru ve şartı,
-Zart-zurt diyen ağızlarda şekillenmemelidir.
Zart-zurt mantığı, evrensel düşünce bilincini körletirse, birisine insani amaçlarla verilen “selam” dahi, karşı tarafta “küfür” etkisi yapar.
Partilerin seçim sürecinde “zart-zurt” edenlerine sıkça rastlıyoruz.
Kendini önemli kişi göstermek, öne çıkarmak, yahut  kaba kuvvet gösterisine sığınmak gibi kötü içerikli mesajlarla, “zart-zurt” edenlerin, “ali’nin külahını Veli’ye.. Veli’nin külahını Ali’ye” giydirme peşinde olduklarını görüyoruz.
Bunlara ne denir? İnsan olmanın yüce varlığının üstüne, “Tuz-biber-ekmek” denir.
Şimdi anlaşıldı mı, dipsiz kuyu’ya gön derilen “berrak” bir sesin, nasıl dalgalanarak “uğultuya” dönüştüğü?..
BIKTIRINCA
Bir konferanscı salonda uzun süre konuşmuştu. Sözlerine bir türlü ara vermek istemiyordu. Dinleyenlerden birisi seslendi:
-    Yorulduğunuzu hissediyoruz. Biraz ara verip dinlenseniz.
-    Konuşmacı cevap verdi:
- Hayır, hiç yorulmadım.
Bunun üzerine dinleyenlerden toplu bir ses yükseldi:
- O halde biz biraz dinlenelim.

 

<