İstanbul Kudüs'ün devamı imiş
Ferai Tınç’dan, öğrendiğime göre (21 Aralık 2009) Rum Ortodoks Kilisesi Patriği, Bartholomeos CBS
televizyonuna verdiği mülakatta İstanbul’un Kudüs gibi kutsal bir şehir olduğunu, Türkiye’de
kendilerinin çarmıha çekildiğini hissettiklerini, ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüklerini, kiliselere
din adamı yetiştiremediklerini, Çünki Heybeliada’daki okulun 40 yıldan fazla bir zamandan beri kapalı
olduğunu söylemiş. Bartholomeos, Madem bu kadar kötü durum, neden Yunanistan’a gitmiyorsunuz
sorusuna ise Ben bu vatanın evladıyım. Benim vatanım burası demiş. Eskilerde kalmış bir tartışma.
Xxxx
Her seçim döneminde gündeme gelir ruhban okulu, patrikhane, ekümenlik, vakıflarının mal
varlıklarının iadesi, kiliselere papaz yetiştirmek arzusu. Bozcaada’da kilisenin çan kulesi yıkılmıştı. Ada
Rumlarına söz verilmişti. Çan kulesi eski haline getirildi. Aslına irca edildi.
Xxxx
Asıl mesele, Türkiye’de yaşayan azınlıklar ve azınlıktan daha hor görülen kesimler. Devletin toplum
mühendisliği ve mimarlığı isteği had safhada. Tek tip insan arayışındaki siyasetçiler ürete üreten
rüşvete, bedavaya alışmış bir tip ürettiler. Rüşvete ve bedavaya alışmış insanlar belli bir çizgide
yürürken, haysiyetli kalmaya çalışan insanlar, haram ve helal inancı olan insanlar, ya da devletle hiç
muhatap olmadan yaşamaya çalışan insanlar hor görülen öbekler haline dönüşüyor. Siyasetçiler,
toplum mühendisliği ve mimarlığı ile ürettikleri insan tipini iyi incelesinler. Bu insanlarla, haysiyetsiz,
bedavacı, beslenmeci, rüşvetçi insanlarla bir yere gidilemez, bir menzile ulaşılamaz. Rüşvetin sonu ve
ölçüsü yoktur.
Xxxx
Türkiye’de yaşayan ve bir zamanlar Başbakan’ın, her gün -bir mecburiyeti varmış gibi- tadat ettiği
değişik ırk mensubu insanlarımız var. Yahudi, Ermeni, Rum ve sonradan yerleşme Avrupalı, Amerikalı,
yerleşmeciler. Değişik inanç sahibi kişiler, öbekler var. Aleviler, Şialar, Ateş gedeler, puta tapanlar,
tanrı tanımazlar, şeytana tapanlar, moon’cular, tebliğciler-güneş öğretmenleri ve daha bir yığın farklı
inanç sahibi insanlar. Bütün bu insanların ortak paydaları olduğu gibi özellikleri, hassasiyetleri var.
Meseleleri, sorunları, talep ve istekleri, ihtiyaçları var. Edebiyata, beyazperdeye, sahne temsillerine
bakıldığında bu insanların varlığına rastlanmıyor.
Xxxx
Romanı yazılmıyor, hikeayesi anlatılmıyor bu insanların. Şiir zaten hiçbir değeri ifade etmiyor artık.
Hamaset, fikir, kavga cümlelerini alt alta sıralamak şiir sanılıyor günümüzde. Halbuki, Cemil Meriç’e
göre şiir, milletlerin çocukluk dilidir. Nasıl çocuk dilini o yaşlarda öğrenirse, milletler de dilini şiirle
öğrenir. Yok, şiir de yok.
Xxxx
Toplum mühendisliği ve mimarlığı yaparken tek tip insan var etmeye çalışmayı bile makul karşılamak
mümkündür. Tek tip insanın ihtiyaçları belli ve sınırlıdır bunu karşılamak da kolaydır. Yönetenler
daima toplumları tek tipleştirmek isterler. Buna karşı çıkanı da çeşitli yaftalarla suçlu ilan edip hem
toplum nezdinde küçük düşürür, hem de cezalandırırlar. Tarihimizde meşhur sürgünler, hapisler,
öldürmeler sayılamayacak kadar çoktur.
Tek tip insan üreterek kolay yönetebilir yöneticiler. Ama bir milletin geleceği farklı insanlara, huylara,
yeteneklere, arzu ve isteklere ihtiyaç gösterir. Akıl, izanı insaf, vicdan sahibi olan yöneticiler de
siyasetçilerden farklı olarak insana yatırım yaparlar. Devletin bir devamlılık olduğunu, devamlılık
içinde yeni, farklı yeteneklere lüzum olduğunu akıllarından çıkarmazlar.
Xxxx
Şunu hiç kimse unutmasın. Kafasını dikey sallayan çoğunluk yerine kafasını yatay sallayan kişiler daha
önemli. Devlete, millete, ümmete, insanlığa çok daha faydalıdır.
İnsanlığa buluş yapanlar, yeni yollar açanlar, yeni düşünceler kazandıranlar tep tipleştirilemeyen
kişilerden gelir.