İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Sevgili dostlar, bütün insanların başkalarına zarar vermeden, hiçbir sözleşme, kanun, mahkemeye gerek kalmadan iyilik ve güzellik içinde yaşayacağı bir dünya umut ve hayaliyle başlayalım yazımıza…
Hepimizin bildiği gibi diyeceğim ama yapılan tartışmalara, ileri sürülen savlara bakılırsa aslında hepimizin bilmediği ama üzerinde fikir yürüttüğü bir sözleşme bütün dünyayı ilgilendirmesi nedeniyle gündemdeki yerini koruyor.
Son olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kararname ile tek taraflı olarak feshettiği “ İstanbul Sözleşmesi “ Ülkemizde de yeniden ve uzun süre gündemdeki yerini koruyacağa benziyor.
İstanbul Sözleşmesi, 11.Mayıs.2011 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından İstanbul’da imzaya açılarak, 2019 yılının Mart Ayı’na gelinceye kadar Avrupa Birliği ve 46 devletin imzaladığı, kadın haklarını uluslararası boyutta ve resmi nitelikte ele alan ve ortaya koyan bir metindir. İstanbul’da imzaya açılması nedeniyle de bu şehrimizin ismiyle adlandırılmıştır.
Ülkemizde 14.Mart.2012 tarihinde TBMM ‘de kabul edildi.
Temel olarak kadınları erkeğin şiddet uygulamasından korumak amacıyla uluslarası tedbirler ve bununla ilgili yapılması istenen kanunların ilgili ülkeler tarafından hazırlanması ve uygulamaya konulması içeren sözleşme 34 ülke tarafından kabul edilmekle birlikte 11 ülke tarafından onaylanmayarak yürürlüğe konulmadı.
Değerli okurlar ben hukukçu değilim. Böyle bir konuda eleştiride bulunmak, eksiklerini ya da fazlalıklarını söylemek gibi bir çabaya girmem. Ancak araştırdığım kadarıyla ve özellikle Polonya’nın bu sözleşmeye şiddetle karşı çıkarak ülkesinde uygulanmasına onay vermeyeceğini açıklamasına gerekçe olarak ileri sürdüğü sava göre; söz konusu metinde “Toplumsal cinsiyet “ düşüncesinin ele alınmasıyla, aslında cinsiyetin doğuştan değil ve fakat sonradan kişilerin kendi sosyokültürel kararlarına göre belirleyeceği bir olgu olarak ele alınıyor. Yani eşcinsel eğilim ve yaşam tarzını belirleyebilmelerinin meşrulaştırılarak toplumun, karı-koca ve çocuklardan oluşan aile temel yapısını bozmaya yönelik gizli bir amaç taşımasıdır.
Polonya bu nedenle sakıncalı ve ideolojik dayatmalar içerdiği için İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış sürecini başlatmış bulunmaktadır.
Ayrıca;
20.Mart.2012 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’yle bağlantılı olarak çıkarılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunda;
Tanımlar
MADDE 2 – d ) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış.
Olarak tanımlanırken “Sonuçlanması muhtemel hareketler” tarifinin net olarak neyi ifade ettiği belirsizlik arz etmektedir.
Diğer bir eleştiri konusu ise;
Elbette o an içinde bulunulan durumun acil oluşu nedeniyle ele alınmış olması düşüncesi ortadayken yine de kadının korunmasında gerekli önlemler alınırken “Delil ve belge aranması zorunluluğunun bulunmaması” da kadının mağdur olmamasını sağlayalım derken, karşı tarafla ilgili başka bir mağduriyet oluşturabilir.
Değerli okurlar yukarıda arz ettiğim gibi ben hukukçu değilim ancak, böylesi konuların masaya yatırılarak irdelenmesi halinde konunun nerelere kadar uzandığıyla ilgili pek çok örneğe şahit olmuşumdur.
Sizleri yanıltmamak için bu konuda daha ileri gitmeden asıl söylemek istediğime gelince;
Kadına karşı şiddetin önlenmesi için böylesi metinler hazırlamaktan ziyade hem kadının ve hem de erkeğin eğitim düzeylerini yükseltmenin, bu konuda kadınlarımızı alabildiğince koruyacağını ve erkeği de kendi hayatını karartacak tehlikeli davranışlardan alıkoyacağını tam ve net olarak düşünen ve inanan birisiyim…
Çünkü eğer böylesi metinler etkili olsaydı İstanbul Sözleşmesi’nin uygulandığı yıllara denk gelen 2019 yılı Ocak-Kasım ayları arasında 302 kadın öldürülmüş, 532 kadın şiddete uğramış, 31 kadın tecavüze uğramış, 138 kadın tacize uğramış ve Ülkemizde Şiddeti Önleme Merkezinden yılda 73.500 kadının yararlandığı kayıtlara geçmiş olmazdı !...
“Giderek daha çok sayıda ufku geniş, dağarcığı zengin, ve bunlara bağlı olarak yaşam kalitesinin yüksek oluşundan bahsedebileceğimiz çok sayıda elit kesimin toplumda rol alması, her zaman okuma bilincinin yayılması ve alışkanlığının kazandırılmasıyla mümkün olabilir.
Her türlü kötülük cehaletle geliyorsa, her iyi şeyin yolu da bilmekten, bilmenin yolu ise okuyarak öğrenmekten geçiyor… Cevdet TÜTÜNCÜ – GÜNDEN GÜNE KÜLTÜR HERŞEY - YENİ GÜN –09.Mart.2020 ”
Esen kalın.