İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE SÖZLEŞME ŞARTLARININ YERİNE GETİRİLMESİ... (5)

İstanbul Sözleşmesi tanımlayıp çerçevesini çizdiği şiddetin her çeşidine karşı taraf devletlerden yasal tedbir yükümlülüğünü getirmektedir. Şiddete karşı uzun vadeli ve etkin bir çözüm için daha kapsamlı ve koordineli bir devlet politikasının uygulanması izlencesi paylaşılmaktadır. Bu noktada alınması gereken "tedbirler" kapsamlı ve koordineli politikaların bir parçası olmalıdır. İzlencede finansal ve insan kaynaklarının tahsis edilmesi, kadına karşı şiddetle mücadele içinde olan sivil toplum kuruluşlarıyla etkin bir işbirliğinin olmasına vurgu yapılmaktadır. Taraflar, sözleşmenin muhtevasını belirlediği şiddeti önleyecek ve mücadele edecek politika ve tedbirlerin koordinesi/uygulanması/izlenmesi ve değerlendirmesinden "sorumlu bir kurum" belirlemeli ya da kurmalıdır.

Sözleşmede çerçevesi çizilen şiddete karşı taraf devletlerden önleyici/koruyucu yasal tedbir almaları gerektiği genel olarak her ana başlık ve maddede belirtilmektedir. Bu tedbirler belirlenen suçlara karşı etkili, orantılı ve caydırıcı olmalıdır. Keza hüküm giymiş faillerin izlenmesi ve kontrol altında tutulması taraf devletlerin alabileceği diğer tedbirler kapsamında örnek gösterilmiştir. Şayet mağdur bir çocuksa ve çocuğun güvenliği sağlanmıyorsa velayet haklarının alınması önerisi de bulunmaktadır.

Sözleşmede alınacak yasal tedbirlerin oranına ve ağırlıklarına dair atıflar da mevcuttur. Buna göre suçun kanunlarca kabul edilen eş, eski eş ya da birlikte yaşanan bireye karşı, aile üyelerinden biri tarafından, mağdurla beraber yaşayan biri tarafından veyahut sahip olduğu yetkiyi suistimal eden biri tarafından işlenmesi durumunda ceza ağırlığı şu etkenlerle arttırılmalıdır: suç veya suçların yinelenmesi, suçun belirli nedenlerle hassas konuma gelmiş bireylere karşı işlenmesi, suçun çocuğa karşı ya da onun huzurunda işlenmesi, suçun iki ya da daha çok faile organize şekilde işlenmesi, "suçtan önce veya suçun işlenmesi esnasında çok aşırı düzeylerde şiddet uygulanmış olması halinde", suçun silahla ya da silah zoruyla işlemesinde, suçun mağdura ağır biçimde fiziksel ve psikolojik zarar vermiş olması halinde, failin daha önce benzer suçlarda hüküm yemiş olması halinde.

Sözleşme İstanbul'da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 121. toplantısında kabul edildi. 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinmektedir ve 2014 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyi ilk kabul eden ülke 12 Mart 2012'de Türkiye oldu. Temmuz 2020 itibariyle 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış, imzacı ülkelerin 34'ünde onaylanmıştır.

Hal böyleyken Kadınları ve çocukları korumak için 2012 yılında ilk bu sözleşmeyi kabul eden ülke olmamız nedeniyle de neden hala bu sözleşme tam anlamıyla uygulanamıyor. Neden kadına çocuğa tacizde bulunanlar tehdit edenler yakalandıktan sonra nöbetçi mahkemeler tarafından serbest bırakılıyorlar? Ve en önemlisi neden bu tür insanlar Rahşan affı gibi her 10 senede bir çıkartılan aflarla dışarıdalar. Erkekler kadınları öldürüyor ne için spor olsun diye mi? Zevk olsun diye mi? 

Töre cinayetleri başta olmak üzere kıskandım, seviyordum öldürdüm, diyenler ya da kadınları çocukları taciz edenler, dövenler asla ve asla dışarı salınmamalı. 18 yaşından küçük çocukların çocuk olduğu önce devlet tarafından kabul edilip ona göre işlem yapılmalı ve her türlü kötülükten korunmalı. 

Türkiye’nin bu sözleşmeden ayrılacağı konuşuluyor. Böyle yaptırımları olan bir sözleşme varken siz kadınızı kızınızı çocuklarınızı koruyamazken sözleşme olmayınca ne olacak nasıl yaptırımlar koyacaksınız merak ediyorum.

İstanbul Sözleşmesi bir teminat mektubudur yırtılıp atılmaması gerekir.

(Bitti)

<