İşte ölümsüz mısralar
Gazeteci değerli meslekdaşım, çalışma arkadaşım, gönül adamı Ferruh Yenigül sanal medyada şairlerin sultanı Necip Fazıl beyin Evim şiirini paylaşmış. Şahane mısralar ve evi, ev hayatını, değişimi, mimarinin ne hale geldiğini anlatan bu güzel şiir üzerine düşünmek gerek.
Evim
Ahşap ev; camlarından kızıl biberler sarkan!
Arsız gökdelenlerle çevrilmiş önün, arkan!
Kefensiz bir cenaze, çırılçıplak, ortada...
Garanti yok sen gibi faniye sigortada!
Eskiden ne güzeldin; evdin, köşktün, yalıydın!
Madden kaç para eder, sen bir remz olmalıydın!
Bir köşende anneannem, dalgın Kuran okurdu;
Ve karşısında annem, sessiz gergef dokurdu.
Semaverde huzuru besteleyen bir şarkı;
Asma saatte tık tık zamanın hazin çarkı...
Çam kokulu tahtalar, gıcır gıcır silinmiş;
Sular cömert, "temizlik imandandır" bilinmiş...
Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler.
Ölçülü uzaklıkta, yakın beraberlikler...
Seni yiyip bitiren, kırk katlı ejder oldu;
Komşuluk, mana ve ruh, ne varsa heder oldu;
Bir yeni nesil geldi, üstüste binenlerden;
Göğe çıkayım derken boşluğa inenlerden...
Seninle sarmaş dolaş, kökten bozuldu denge;
Vuran kimse kalmadı bu davayı mihenge...
Şimdi git, mahkemede hesap ver, iki büklüm;
Cezan, susuz, ekmeksiz, olduğun yerde ölüm!..
Evim, evim, vah evim, gönül bucağı evim!
Tadım, rengim, ışığım, anne kucağı evim!
Xxxx
Başka söze hacet var mı? Yok elbette.
Şimdi sağda, milli, manevi değerlere sahip olduğunu sananların mahallesinde, edebiyat dergilerinde Türk Edebiyatı, Dil ve Edebiyat, Dergah en önemlileri bu dergilerin. Peşinden gelenler de dahil edilebilir. Hem Necip Fazıl üstad der, yere göğe sığdıramazlar, hem de şiir yazdıklarını iddia ederken dönüp Necip Fazıl’ın şiiri nasıl yazdığına bakmazlar.
Adını andığım dergilerde, adını anmadığım dergilerde onlarca şiir yayınlıyorlar. Ama içinde tek mısra yok. Şiir değil. Şiirimsi bile değil, manzume bile değil. Bir yol tutturmuşlar, cümleleri, çoğu zaman da kelimeleri alt alta yazıyor ve bir hikeaye anlatıyorlar. Metinleri nesir halinde yazsalar belki bir değer ifade edecek. Hayır ille de şiir diyorlar.
Xxxx
Kötü şiir, iyi şiiri öylesine kovmuş ki, bu ne olduğu belli olmayan cümleleri alt alta yazanlar radyolarda, televizyonlarda, irfan etkinliklerinde birbirini ağırlıyor, şiirlerini okuyup alkışlıyorlar. Tamam da ortada şiir yok. Kendilerini şair olarak yaftalayan bu arkadaşlarım ve onların arkadaşları bir piyasa oluşturmuşlar mutlu-mesut yaşayıp gidiyorlar.
Üstad diye diye dilinizde pelesenk olmuş isimlerin nasıl şiir yazdıklarına bir bakınız lütfen. Gerçi yazmaktan okumaya zamanınız yok ama, işte yapın bir şeyler.
Baki, Nedim, Nefi, Nabi, Fuzuli, Yunus, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınat, Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl, Yusuf Ziya Ortaç. Mehmet Zeki Akdağ, Ayhan İnal. Bu isimleri okuyun Allah için. İnsafa gelin.
Hadi bunlar çok eskilerde kaldı diyorsanız, Mehmet Nuri Parmaksız’ı, Ekrem Kaftanı, Aysen Akdemir’i, Mücella Pakdemir’i okuyunuz canım.
Xxxx
Mısra olmadan şiir olmaz. Musiki yoksa söylediğinizde, bir manzara, bir resim çizmiyorsa duyulduğunda mısra yok demektir. Mısra yoksa şiir yok demektir.
Kötü şiir iyi şiiri kovdu dedim ama, aslında kötü şiir de değil iyi şiir kovan. Şiirin ne olduğundan habersizlerin yazdıkları, niteliğini kaybetmiş dergilerin yayınladıkları iyi şiiri kovdu. Ama bakın iyi şiir gelince nasıl da heyecanlandım. Sağ olasın Ferruhcuğum.