KABULLENME
Bazen hayret ediyorum bu stres, koşuşturma, telaş nasıl dayanıyorsun oğlum diye.
Şöyle ki : “Önce bağırıyorum bu işin isyan kısmı. Sonra küfrediyorum rahatlıyorum. Sonra pazarlığa oturuyorum bütün bunlar olmasa ne olur ? Olmasın lütfen. Sonra kabullenişe geçiyorum. Olmuş ile ölmüşe çare bulunmaz başa geldi çekeceksin. Mantık silsilesi böyle işliyor..”
En son etap : Pozitif düşün!
Epey kilo verdim. Adnan Hocanın kedicikleri gibi olmasa da öyle bir görünüme az kaldı. Oturup kendinize acımak yerine yaşadığınız durumun mizahî yönlerini bulun derim ben. Ruhsal ya da fiziksel o kadar acı çektim ki acıya bağışıklığım yükseldi. Beden belli bir limitteki acıya tölerans gösterebiliyor artık. Etrafta sizi avutacak kimse yoksa nazlanmayı bırakıyorsunuz. Ağladığınızda göz yaşınızı silecek kimse yoksa ufukta bir mendil uzatma olasılığı yoksa ağlamanın faydasız olduğunu görüp sesinizi kesip oturuyorsunuz.
Fiziksel eylemleriniz sınırlı ama ruhen özgürsünüz. Tavana bakıp dilediğiniz kadar hayal kurabilirsiniz. Tavsiyem geçmişe değil geleceğe dair hayallerinizin olması yönünde. Geçmiş bitti ve bir daha geri gelmeyecek.. Kendinizi rehabilite edin. O kadar çok materyale sahipsiniz ki.. Tutunacak bir şey ararsanız mutlaka bulursunuz. Köprüden aşağı düşenler tutunacak gücü kendinde bulamayanlardır.
Hayat seni kafana vura vura zaten çakıyor tepe üstü atlayıp çakılmanın zaten kaçınılmaz olan ölüme giden süreci hızlandırmanın ne manası var. Kendini keşfet ve tek bacakla da yapabileceklerini sına.
Oturup kendine acımanın ne sana, ne de başkalarına bir faydası var. Ne boş Metin Şentürk’e astigmattan muzdarip olduğunuzu anlatmayın. Yüzünüzde belirgin bir anomali yoksa sivilce sorununuzdan bahsetmeyin. Şikayetçi olduğunuz her konuyu sahip olduğunuz acının dengine anlatın.
Çünkü yeryüzünde sizi anlayacak tek kişi odur.